24 Mart 2009 Salı

ÇAĞDAŞ BİR YAŞAM MI, ESKİ ARAP TOPLUMLARINA DÖNÜŞ MÜ!.. 16/05/2007

Türkiye 22 Temmuz’da önemli bir karar verecek; bu karar Türkiye’nin bundan sonra hangi yönde gideceğine ilişkin bir karar olacak!.. Çağdaş bir toplum olarak kalmaya devam mı edeceğiz, yoksa bin beş yüz sene öncesinin ilkel Arap toplumlarına mı döneceğiz!..

Demokrasinin en zayıf yönü, onu kullanarak düzeni yıkmak isteyenlere tanıdığı imkân!.. Seçenler, demokrasi kültüründen yeterince nasiplenmişlerse sorun yok; ama biraz dikkatsiz davrandıklarında başlarına geleceklerden kendileri sorumlu olacaklar. Bunun en önemli iki örneği Almanya ve İran… Almanya seçimle iktidara gelen Hitler manyağından yeteri kadar çekti; İran da sözde devrimle iktidara gelen Humeyni ve yandaşlarından!.. Geçenlerde, İran Cumhurbaşkanı Ahmedi Nejat, kadın öğretmeninin elini öptüğü için mollalar tarafından şiddetle eleştirildi; çünkü onlara göre, yaşlı bir öğretmen de olsa bir kadının elini öpmek ahlaksızlıktı!..
Unutulmaması gereken en önemli husus şudur: Demokrasi içinde kalındığında her görüş kendini temsil imkânı bulabilir; ama din devleti haline gelindiğinde, bu görüşün mensupları dışında hiçbir görüş kendini temsil imkânı bulamaz!.. Demokrasi içinde kalındığında insanlar başörtüsü takarak dolaşabilirler, ama din devleti haline gelindiğinde hiçbir kadın başını örtmeden sokağa çıkamaz; işte Türkiye 22 Temmuz’da buna karar verecek!..

Avrupa’nın birçok ülkesinde kadınlar seçme ve seçilme hakkına Türkiye’den yıllarca sonra kavuşabildiler; bu inanılmaz devrim Mustafa Kemal sayesinde gerçekleşti… Birçok Arap ülkesinde kadınların araba kullanmaları hâla yasak…

Mustafa Kemal ve devrimleri her şeyden önce kadınlara yönelik uygar haklar meselesinde can alıcı sonuçlar doğurdu; kadınlar erkeklerle eşit haklara sahip olacaklar mıydı, yoksa bir insan bile sayılmayacak şekilde toplumdan dışlanacaklar mıydı?!. Uygarlığın beşiği olarak gösterilen birçok Avrupa ülkesinde kadınlar sandığa gidemezken, Mustafa Kemal Türkiye’sinde kadınlar bu haklarını özgürce kullanabiliyorlardı. Kendi bilginlerine göre ortaçağda 500.000 civarında kadın “cadı” olduğu gerekçesiyle yakılarak öldürülmüştü; çünkü o esnada Avrupa’da din devleti hüküm sürüyordu. (Bunun bir örneğini Sivas’ta gördük: 30 civarında aydın Madımak Oteli’nde yakılarak öldürüldü ve bu esnada etrafta toplananlar bu zaferi tekbir getirerek kutluyorlardı!..)
Bundan otuz sene önceki Türk filmlerine bakılacak olursa hemen görülecek olan şey, caddelerde tek bir türbanlı kadın dahi görülemeyecek olmasıdır. Türbanın siyasi bir meta haline getirilişi Milli Nizam, Refah, ve Fazilet Partilerinden sonra meydana geldi; ve ne kadar “değiştik” diye yalan söyleseler de, Tayyip Erdoğan ve yandaşlarının çizgisi bu geleneği çok daha keskin biçimde sürdürmek biçiminde.

Türkiye AB kapısında onursuz biçimde bekletilmektedir; dış politikada ABD’nin dümen suyuna girmiştir; Mustafa Kemal’den bu yana binbir zahmetle oluşturulan kamu iktisadi kuruluşları ve benzeri kuruluşlar özelleştirme adı altında yabancılara peşkeş çekilmiştir (bunun en somut örneği, Türk Telekom’un 2006 yılı vergi rekortmeni olmasıdır; bu sözde Türk kuruluş, emperyalizmin temsilcisi olan bir Lübnanlı aileye aittir. Maliye Bakanı, iktisadi kamu kuruluşlarına ilişkin hıncını-nefretini “Sümerbank’ın ismini tarihten siliyoruz!..” şeklinde ifade etmiştir.); Kıbrıs geri dönülemez biçimde AB destekli Yunanistan’a terk edilmiştir; sözde uygar ülkelerdeki haritaların hemen tümünde, Diyarbakır’dan sonrası “Kürdistan” olarak görünmektedir; bu iktidar işbaşına gelmeden önce 100 milyar civarında olan dış borç kimi uzmanlara göre 300 milyar, kimi uzmanlara göre 400 milyar civarındadır… (Bu kadar muazzam para ve özelleştirmelerden gelen inanılmaz gelirle ne yapıldığı bilinmemektedir: Son beş yılda ne bir GAP ortaya konulabilmiştir ne de akıllarda kalabilecek başka bir eser!..)
Bundan on yıl önce AB ve emperyalizm konusunda mangalda kül bırakmayanlar kısacık iktidarları döneminde ülkeyi AB ve ABD’ye peşkeş çekmişlerdir; ve belki de en acısı, Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren “Büyük Ortadoğu Projesi”nin eşbaşkanı olmakla övünebilmektedirler.

Sorulması gereken soru şudur: ABD emperyalizmi zalim midir, değil midir?.. Amerika’da gizli anlaşmalara imza atanlar, Fettullah Gülen’le sıkı dirsek temasında bulunanlar bu sorunun cevabını vermek zorundadırlar; çünkü Kuran’a göre “zalimler birbirlerinin dostlarıdırlar”!.. (Casiye, 19)

Bir Müslüman zalimle işbirliği yapanın da zalim olduğunu, hele zalimle dost olanın o zalim kadar zalim olduğunu bilmek zorundadır. Bizzat Tayyip Erdoğan tarafından Büyük Millet Meclisi’ne sunulan birinci teskerede, Türkiye Irak’a kahpelerin kahpesi Amerikan askerleriyle birlikte girmekten son anda kurtulmuştur!..

Türk halkı 22 Temmuz’da işte buna karar verecektir: Mustafa Kemal’in ilkeleriyle çağdaşlık yolunda ilerleyen onurlu bir Türkiye mi, yoksa emperyalizmin dümen suyunda bocalayıp duran zavallı bir sömürge ülke mi?!.

Bilmemiz gereken en önemli mesele şudur: Yukarıda da değinildiği gibi, demokrasinin işleyişi içinde herhangi bir siyasi görüşe muhalefet etmek her zaman mümkündür; ama din devletine dönüşüldüğünde, iktidarı elinde bulunduran mollaların görüşleri dışında hiçbir görüşü ortaya sürmek mümkün olmayacaktır. İran’da, yolda ellerinde sopalarla dolaşan ahlâk polisi, saçlarının bir kısmı görünen veya eteğinin altına pantolon giyen kadınları uyarmakta, bunun devamı halinde başlarına ne geleceği hususunda gözdağı vermektedir.

22 Temmuz Türkiye için bir milat olacaktır ve bu milat en çok kadınları ilgilendirmektedir… Onurlu bir yaşam mı, erkeğin gölgesinde ikinci sınıf bir yaşam mı?!.

22 Temmuz namuslu insanlar için bir milat olacaktır: Onurlu-namuslu bir yaşam mı, emperyalizmin dümen suyunda üçüncü dünya ülkelerini, özellikle Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmede kullanılan paralı askerlik mi?!.

22 Temmuz Tüm Türk halkı için bir milat olacaktır: Atatürk’ün yolunda ilerleyen mutlu, müreffeh, onurlu bir ülke mi, yoksa Amerikan emperyalizminin kucağında kahrolası bir sömürge mi?!.

22 Temmuz Türk halkının miladı olacaktır: Onurlu bir gelecek mi, yoksa onursuz, kahrolası bir gelecek mi?!.

Bütün mesele budur!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder