18 Mayıs 2010 Salı

O’nu Tekrar Gördüm



Daha önce iki kez görmüştüm.

Bir süre gizemli gizemli öylece bakışmıştık.

Yine bakıştık bir süre; aynen anımsadığım gibiydi, hiç değişmemişti…

Daha öncekilerde olduğu gibi, yine yeşil yeşil bakıyordu.

Sözcük uygun mu bilmiyorum, ama bu kez bana biraz “muzipçe” de bakıyor gibi geldi. O merhamet, o şefkat, insanı derinden sarsan o kadim ürperti yine duyumsanabiliyordu bakışlarında; ama bu kez belli belirsiz bir “muziplik” de sezilebiliyordu.

Araba ayrıldığında dikkatimi çekti. Gölgesine mi sığınmıştı, korumasına mı, bilmiyorum. Aracın biraz önce park etmiş olduğu yerde büzülmüş, bir yumruk büyüklüğünde top gibi olmuştu. “Anne anne!..” diye çığlık atarken küçük hıçkırıklarla ağlıyordu. Tehdit öylesine büyüktü ki… Kargalar, köpekler, büyük erkek kediler, arabalar, şehrin gürültüsü, insanlar, insanlar, insanlar…
Koybolmuş olmalıydı… Benden farkı yoktu… Bizden…

Karnı şiş olmasına rağmen, bir deri bir kemikti; muhtemelen birkaç gündür hiçbir şey yememiş, su bile içmemişti. Karnındaki şişliğin parazitten kaynaklanabileceği görüşündeydi doktor.

Korkudan nasıl da tir tir titrediğini görseydiniz, hiç kuşkum yok, gözyaşlarınızı tutamazdınız; öylesine savunmasız ve öylesine masumdu ki…

Su ile karıştırılmış süt kesmeyince, balıklı mama yemişti iki küçük tabak.

O sütü içişini ve mamayı yiyişini, beceriksizce bir telaşa bulanmış o çılgınca sevincini görmeliydiniz. Sütten beyazlaşmış olan o komik ağzını ve ağzının çevresindeki tüyleri de…

Küçük tırnaklarıyla sıkı sıkıya tutunduğu göğsümde uyuyakaldığında kendimi babası gibi hissettim; öyle hoş bir duyguydu ki…

Biçare yavru bir ara uyanıp o mahmur gözlerle bana baktığında gördüm O’nu…

Biraz önce çığlık çığlığa annesini arayan, ama şu anda mutlu mutlu mırıldanan o küçük kedi yavrusunun gözlerinin içinden bakıyordu bana.

Bu üçüncü görüşümdü; daha önce iki kez görmüştüm.

Yine yeşil yeşil bakıyordu.

Bu kez, belli belirsiz muzipçe…

“Gördün mü, görebildin mi?” diye merakla sorar gibiydi.

Para pul, mallar ve servetler, makam mevki, şan şöhret, itibar; tuzaklar, ihanetler, hileler, kurnazlıklar, aldatmalar; hırs, bencillik, açgözlülük, kibir; dertler, hastalıklar, acılar, ızdıraplar, çile…

Rezil bir çamur deryasında dermanlar tükeninceye dek amansızca bir çırpınış.

Ama “tüm olan biten” asla bundan ibaret değil!

Hayır.

Sır, tüm bu karmaşanın içinde ustalıkla gizli aslında.

Kulağa çılgınca geldiğinin farkındayım.

İçinde çığlık çığlığa savrulup durmakta olduğumuz bu cinnet ortamında, yaşamın sırrının tüm bu karmaşada gizli olduğu iddiasının kulağa bu kadar çılgınca gelmesinin, insani zaaflarımızdan oluşan kaçınılmaz hüznün devasa boyutlarını nasıl gösterdiğinin de…

Bir kedi yavrusunun gözleri, bir limonun yaprağı, bir martının çığlığı…

Hepsi birer işaret levhası.

Aslolanı gösteriyor.

Merhameti…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder