10 Mayıs 2010 Pazartesi

Kabul Edilmemiştir

“İn ulan oradan terbiyesiz herif, tuh Allah belanı versin!”

“Fişliyoruz bunları, fişliyoruz; sıra bizde ulan!”

“Kanı bozuk bunların! Bunların kanı bu ülkenin kanı mıdır; sorarım!”

“Artislik yapma ulan!”

“Şeyini şey ettiğimin şeyi!”

“Ananı da al git!”

“Hadi güzelim, hadi şekerim, hadi hadi!”

“Müfteri”

“Namertsiniz ulan siz!”

“Namert babandır ulan!”

“Ama fena yaparız sonra ha!”

“Ne yapacaksın; öldürtecek misin?!.”

“Hastirin diyoruz, hastirin diyoruz!..”


* * *


Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkîlaplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.


* * *


Efendim?..


* * *

“Erkeksen gelsene!.. Gel gel!..

“Ulan hay ben senin taa…”

“Otur yerine terbiyesiz!.. Sen bana nasıl sen dersin ulan?!.”

“Sen kimsin ulan?!.

“Yuuuu…”

“Alçak ulan bunlar!..”


* * *

Milli Mücadele kahramanı İsmet İnönü, bıyığı bahane edilerek Hitler’e benzetilmiş; bir soykırımcıya, bir katile, bir meczuba… (Üstelik, o bıyık “Hitler bıyığı” da değildi; hafifçe incelerek dudaklarının ucuna kadar geliyordu.)

İsmet İnönü o bıyığı bıraktığında, Hitler Viyana’da annesinin dizinin dibinde serserilik yapmakla meşgul, yirmi üç yaşında bir zıpırdı oysa… Onbaşı bile değildi daha.


* * *

E, ne bekliyordunuz ki!..

* * *

Bir bahar akşamı rastladım size,
Sevinçli bir telaş içindeydiniz…
Derinden bakınca gözlerinize,
Neden başınızı öne eğdiniz?..

* * *

O zamanlar, adam sevgilisine böyle hitap ediyordu; “siz” diye.

* * *

Banane banane şimdi durcam,
Banane banane şimdi öpcem.
Nerelere geldik diye sorma,
Sende istiyorsan açık konuş susma.
Bas gaza güzelim bas gaza.

* * *

Şimdi böyle… (Türkçesi de aynen yukarıdaki gibi.)


* * *

“Ulan sayın bilmemne, sen bana nasıl sen dersin ulan!”

“Kanıtlayamazsan namertsin!”

“Benim malvarlığmdan sana ne ulan!”

“Tuh!”

“Puh!”

“Yuh!”

“Hastirin diyoruz, hastirin diyoruz!..”


* * *

“Ulan bi susun be; bi bilmece çözdürmediniz be!”

* * *


Bu fasulyaaaa yedi buçuk liraaaa; hem kaynasın, hem oynasın!

* * *


“Kabul edenler?.. Etmeyenler?..”

“Kabul edilmiştir!..”

* * *

(Bu satırları yazarken, 2007’nin Ekim ayında on iki kahramanın şehit düştüğü Dağlıca’dan iki şehit haberi daha geldi.
Uzman Çavuş Metin Can…
Uzman Onbaşı Abidin Tanrıkolu…
Metin Can, yirmi üç yaşındaydı.
Abidin Tanrıkolu, yirmi dört…)

* * *

“Kabul edenler?.. Etmeyenler?..

“Kabul edilmiştir!..”

* * *

Mimiklerinden tiksindirici bir kurnazlık akan it kılıklı herife “Bu bavulun içinde ne var?” diye sormuşlar gümrükte.
“Tavuk yemi.” diye cevaplamış.
Bavulu bir açmışlar, yüzlerce kol saati; tümü sahte tabii, çakma marka…
“Tavuk bunları yer mi arkadaş?!.” diye çıkıştıklarında, “O benim sorunum değil hemşerim!” diye kestirip atmış, iğreti kravatını düzeltirken; “Ben önlerine koyarım; yerler yemezler; o, onların sorunu…”

* * *

Metin Can, yirmi üç yaşındaydı.

Abidin Tanrıkolu, yirmi dört…

* * *

Kabul edenler?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder