4 Nisan 2010 Pazar

İslamcı Komünist


Uyarı: Bu çalışma, “ aslandan korkan bir kısım yaban eşeklerinin” inancını sarsabilir; “muhterislerin ve şakşakçılarının” bu “vahim çalışmayı” okumamaları tavsiye olunur!
Not: “Aslandan korkan yaban eşekleri” tanımlaması bana ait değildir; O’na aittir!

Ey merhametten zerre kadar nasiplenmemiş yitik!

Fakir fukaranın hakkını savunan birine, hem de bu fakir gibi yaşamını bu mukaddes davaya adamış birine böyle hakaret edilebilir mi?!.

Sence bu bir hakaret midir?!.

Sence bu fakir, bu mübarek tanımlamayı bir hakaret olarak kabul eder mi?!.

Hakaret etmeyi bile beceremiyorsun, be hey gafil! (Yüzüme karşı hakaret etmeyi zaten hiçbiriniz beceremezsiniz!..)

Sadece, şu “İslamcı”yı, “Müslüman” yapmakta fayda var tabii…

Hadi, oku bakayım; çok ufak bir ihtimal ama belki bir şeyler sezinleyebilirsin…

Sonra, “uyarmadın ama” demeyesin diye bu çalışmayı yapıyorum; bu uyarı derlemesinin son satırını okuduğunda ne dediğimi anlayacaksın!

“Yine de anlayamıyorsan, o zaman, canın cehenneme!”

(Dikkat! Mahkemeye vermeyi düşünüyorsan Levhi Mahfuz’a başvurman gerekecek; çünkü bu söz de bana ait değil!)

Bak, ne diyor:

“Servet sahibi olduğu için şımaran, hayrı engelleyen, kaba ve alaycı insanlarla ilişki kurma, tanıma onları!” (1)
“Sadece engellemeye, şiddete gücü yeten ve yanlarına bir yoksulun yaklaşmasından rahatsızlık duyanlar bir gün pişman olacaklardır; ama bunu henüz bilmiyorlar.” (2)
“Siz ne biçim kararlar alıyorsunuz; yoksa sizin, ders çıkardığınız ve keyfinize uygun her şeyi içinde bulduğunuz bir kitabınız mı var?!.” (3)
“Nimete boğulmuş yalanlayıcılar, hak ettikleri dersi alacaklardır.” (4)
“Servetlerinizin bir kısmını yoksullar üzerine geçirin, o kısım, onların mülkiyetinde olsun.” (5)

Hemen sevinmeyin; “kalan kısım” için de bir şeyler söyleyecek!

“İyilik yaptığın zaman bu iyiliği kimsenin başına kakma!” (6)
“Ölçülemeyecek kadar büyük servet sahibi olmuş kimseler, bu servetleri daha da artsın diye durmaksızın hırslanırlar; ama bu hiç de doğru bir şey değildir. Bunlar bunun hesabını bir gün vereceklerdir!” (7)
“Yoksula iyi davranmayanlar, bir gün gelecek, aslandan korkan yaban eşekleri gibi sağa sola kaçışacaklardır; ama kurtulamayacaklardır tabii!” (8)
“Şundan bundan yardım dilemek yanlıştır; kimden yardım dileyeceğinizi bilmelisiniz!” (9)

Yukarıdaki söz çok önemlidir, lütfen bir kez daha okuyun; bir yoksul, bir zenginin “lütfuna” neden ihtiyaç duysun ki!

“Serveti onu kurtaramayacak, iktidarı bir gün yıkılacaktır!” (10)
(O, “eli kurusun” diye Türkçeleştirilen şey, aslında “iktidarı yıkılsın” anlamında bir halk deyişidir.)
“Servetinin bir kısmını yoksulların mülkiyetine geçiren kişi çok iyi yapmaktadır.” (11)

Kalan kısım mülkiyeti geçirilmeyecek, harcasınlar, kullansınlar veya yararlansınlar diye halka dağıtılarak veya halkın yararına işlerde harcanarak tüketilecek; okul, hastane, yol, su, elektrik, ulaşım vb. Peki, zamanımızda böylesine büyük organizasyon isteyen işler nasıl yapılır? Devlet yapar, Devlet!.. O zaman bu sisteme ne isim verilir?

“Cimrilik yapar, servetinizi yoksullara dağıtmazsanız, bir gün aşağı yuvarlandığınızda bu servet sizi korumayacaktır.” (12)
“Temizlenip arınmak için servetinizi dağıtmalısınız.” (13)
“Yetime ikramda bulunmazsanız, yoksulun doyurulmasını teşvik etmezseniz, mirası sadece siz yerseniz, serveti onu depolayacak kadar çok severseniz, bilin ki bu böyle gitmez; bir gün bunun ne kadar iğrenç bir şey olduğunu anlarsınız anlamasına, ama bu sizin hiçbir işinize yaramaz. Yapmayın!”(14)
“Yetimi neden incitiyorsunuz, yoksulu neden azarlıyorsunuz!” (15)
“Servet arzusu insanı alabildiğine katılaştırır; bu iyi bir şey değildir.” (16)
“Çokluk yarışına giriyorsunuz, yapmayın; bir gün, bu nimetler konusunda sorguya çekileceksiniz.” (17)
“Yetimi itip kakıyor, yoksulu doyurmuyor, sonra da namaz kılıyorsunuz, öyle mi; riya yapıyorsunuz riya; vay sizin halinize riyakârlar!” (18)


Vay canına ki vay canına, ne kadar ağır konuşuyor değil mi? Hadi yargılasanıza göreyim sizi sahte kabadayılar!

“Sizin dininiz size, benim dinim bana; sizi nankör kafirler sizi!” (19)
“Servetleriniz sizin zannediyorsunuz ya, yanılıyorsunuz!” (20)
“Ve siz kibirlenip kafa tutarak sersemce somurtuyorsunuz! (21)
“Allah, işin sonundan korkacak değil ya!” (22)
“İnsan, başıboş bırakılacağını mı sanıyor!” (23)
“Servetinin kendisini sonsuzlaştıracağını sanan, bu serveti sayıp durmaktan büyük zevk alan kişi, kaçınılmaz olarak alaycı ve gammaz olmak durumundadır; ve yine kaçınılmaz olarak, bir gün çok feci biçimde pişman olacaktır!” (24)


Psikolojik tespite bakın!.. Sonucuna da…

“Bu sözlere inananlar bir gün çok mutlu ve rahat olacaklardır; inanmayanlar ise, dağların un ufak edilip savrulduğu o günde perişan olacaklardır!” (25)
“Biz onların neler söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üstünde bir zorba değilsin. O halde, tehdidimden korkanlara sadece Kuran’la öğüt ver.” (26)

Peki bu öğüdü dinlemeyenler?
Devam edelim o halde…

“ ‘Yığınlarla mal telef ettim’ diyor. Hiç kimsenin kendisini görmediğini sanıyor. Hata ediyor. Ezilmiş, boynu bükük bir yoksulu veya bir yetimi doyuranlar bereket ve uğur dostlarıdır; diğerleri, şomluk ve uğursuzluk yâranıdır, bunların üzerine bir ateş kilitlenecektir.” (27)
“Andolsun ki, biz Kuran’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık; ama düşünen mi var!” (28)
“Yemin olsun, biz sizin benzerlerinizi hep yok ettik; ama düşünen mi var!” (29)
“Kibir göstermek ha! Seni alçak seni; senin haddine mi orada büyüklük taslamak; defol!” (30)
“Yalan düzerek Allah’a iftira eden yahut O’nun ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim vardır!” (31)
“Ne zaman ki, yasaklandıkları şeylerden ötürü öfkelenip başka aşırılıklar yapmaya başladılar, onlara şöyle dedik: ‘Aşağılık maskara maymunlar olun!’” (32)
“Aklınızı hiç işletmiyor musunuz?!.” (33)
“İğreti arzusunu ilah edinen kişiyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?!. Yoksa sen bunların çoğunun işittiğini, akledip düşündüğünü mü sanıyorsun! Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan bile şaşkındırlar!” (34)
“O aldatıcı, o çok gururlu, sizi Allah ile aldatmasın!” (35)
“Kendilerine sunduğumuz rızıkları dağıtarak tüketenler, asla batmayacak bir ticaret umabilirler.” (36)


“İnfak” kavramını, “hayır için dağıtarak tüketmek” olarak meallendirdim; çünkü gerçekte bu anlama geliyor.

“Namuslu olun; halkın malını değerini düşürerek almayın!” (37)
“Ve biz istiyoruz ki, yeryüzünde ezilip horlananlara nimet ve bağış sunalım, onları önderler yapalım, onları mirasçılar haline getirelim.” (38)

Dikkat!
Üstteki ültimatomu bir kez daha okuyun lütfen…
Ne diyor?
Kimler önder yapılacakmış?
Kimler mirasçı olacakmış?
“Yeryüzünde ezilip horlananlar!”
Kim bunlar; uluslararası parababaları veya borsada trilyonlar kazandıkları halde beyanname dahi vermeyenler mi?!.

“Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elabaşlarına emirler yöneltiriz de onlar orada bozuk gidiş sergilerler. Böylece o ülke aleyhine hüküm hak olur; biz de oranın altını üstüne getiririz!” (39)
“Yeryüzünde kasılıp kabararak yürüme!” (40) “Yürüyüşünde doğal ol; sesini alçalt. Şu bir gerçek ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir!” (41) “Hiç kuşkusuz o, büyüklük taslayanları sevmiyor!” (45)

Kimden söz ediyor?

“Servetlerinin bir kısmını halkın mülkiyetine geçirmeyenler ölüm sonrası hayatı inkâr edenlerdir.” (42)

Dikkat!

Servetlerin bir kısmı halkın mülkiyetine geçirilecek (zekat); kalan kısmı da Kamu yararı için kullanılarak TÜKETİLECEK (infak). (Y.Y.)

Bana ne kızıyorsun merhametsiz sersem; Kuran okuyorum burada!..

“Servetle şımarmış kodomanlar!” (43)
“Zenginlerin mallarında yoksulların hakkı vardır!” (44)

Kim söylüyor bu sözleri; Marx mı?!.

“Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da HEPSİ ONDA EŞİT HALE GELMİYOR; Allah’ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar!” (46)

Seni kırtosbağası seni!..
Hani Kuran’da “eşitlik” yoktu?!.
Hani Allah bizi eşit yaratmamıştı?!.
Bu ayet Kuran’a yanlışlıkla mı girdi?!.
Bu ayeti Kuran’a Tekel işçileri mi sokuşturdu?!.
Yoksa, Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorsun; aynen ayetin bitiş cümlesi gibi…

“Çünkü o, yüce Allah’a inanmıyordu. Yoksulu doyurmayı özendirmiyordu.” (47)
“Namaz kılıp dua edenlerin mallarında, yoksul ve yoksun için belirli bir hak vardır.” (48)
(Belirli kısmı “zekât”; kalanı “infak”. Zekat mülkiyete geçirilir, infak kamu yararı için harcanarak tüketilir. Y.Y.)

Bu, müthiş, olağanüstü, harikulâde bir tespittir. Zekat, o kişinin mülkiyetine geçirilir, o onu nasıl isterse öyle tüketir; infak ise mülkiyete geçirilmez, onn yararına sunulur. Örneğin, köy ile okul arasında dere bulunuyorsa, o dereye bir köprü yaparsın… İşsizlik varsa fabrika kurarsın, herkes namusuyla çalışır, evine ekmek götürür…

“Sıkıntı içindeki fakiri de doyurun.” (49)
“İsteyen yoksulu da, istemeyen yoksulu da doyurun.” (50)
“Ki onlar, gayba inananlar, namaz kılanlardır. Ve kendilerine rızık olarak sunduklarımızdan başkalarına pay çıkaranlardır.” (51)

Bu “pay” ne kadardır peki?
Devam edelim…

“Gerçeği örtenler için rezil edici bir azap vardır!” (52)
“Zafer ve mutluluğa ermek o kişinin hakkıdır ki, Allah’a, ahret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürülüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı kılar, zekatı öder.” (53)
(Âhiret”, Arapça telaffuzudur; Türkçe’de biz buna “ahret” diyoruz.)

(Dikkat! Ayet önce “malı seve seve verir” diye bildiriyor; ardından “zekat”a geçiyor. Neden yapıyor bunu? Çünkü “zekat” ve “infak” ayrı şeyler ve Yaratıcı bunu iyice bir kavramamızı istiyor.)

“Mallarınızı aranızda haksız ve uydurma yollara başvurarak yemeyin; bilip durduğunuz halde insanların mallarından bir kısmını günaha saparak yemek için onları yargıçlara aktarmayın.” (54)

Mucize değil de nedir bu; 1.500 yıl öncesinden Türkiye manzaraları…

“Allah yolunda harcama yapın/nimetleri paylaşın; kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” (55)

Ne demek “nimetleri paylaşın”?..
“Paylaşma” ne demektir?

Dikkat!..

“… Ve sana neyi dağıtıp infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: ‘Helal kazancınızın size ve bakmakla yükümlü olduklarınıza yeterli olanından artanını verin.’ İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar ki, derin derin düşünebilesiniz.” (56)

(Dikkat! Allah, “artanından verin.” demiyor; “artanını verin” diyor. “Artanından bir kısmını, artanından bir miktarını” falan değil; Allah’tan korkun biraz; “artanını” diyor, “artanını”!..)

E, “derin derin düşünme”ye başladınız mı?

“Ey iman edenler! Allah’a ve ahret gününe inanmadığı halde, insanlara riya için malını infak eden kişi gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve eza etmek suretiyle boşa çıkarmayın.” (57)

(Dikkat! “infak”, “nefk ve nefak” köklerinden gelen bir kelime, “tüketmek” anlamına geliyor; “artan malı dağıtarak tüketmek” anlamına!)

“Ey iman sahipleri! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkarmış olduklarımızın temiz ve güzellerinden infak edin. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız pis/bayağı şeyleri vermeye kalkmayın!” (58)
“Sadakaları açıklarsanız bu da güzeldir. Ama onları gizler ve yoksullara bu şekilde verirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır; günahlarınızın bir kısmını örter.” (59)
“Ey iman sahipleri! Allah’tan korkun. Ve eğer inanıyorsanız ribadan geri kalanı bırakın.”(60)

(Dikkat! “Riba” ne?.. Faiz maiz değil sahtekâr seni, faiz maiz değil; faizi de içinde barındıran ama esas olarak “servetteki haksız ve makul olmayan artış” demek! “Haksız” ve “makul olmayan artış”!.. “Haksız” tamam da, ne demek “makul olmayan artış”?..)

Hadi bu tanımlama üzerine biraz düşünün; gerçekten, ne demek “makul olmayan artış”?..

Dikkat!

“Her kim hıyanet eder, kamu malından bir şey aşırırsa, aşırdığını kıyamet günü yüklenip getirir!” (61)

Dikkat! “Kamu malı” ne demek? “Kamu” ne demek?

Dikkat!

“… Bu böyle düzenlenmiştir ki, o mal ve nimetler sizden yalnız zengin olanlar arasında dönüp duran bir kudret aracı olmasın!” (62)

Üstteki inanılmaz tespiti bir kez daha, bir kez daha okuyun; ne demek istiyor, daha doğrusu, ne diyor?

“Yalnız zenginler arasında dönüp duran bir kudret aracı”…

Dikkat!

“Biz emaneti göklere, yere, dağlara sunduk da onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.” (63)

Dikkat!
Yukarıda sözü edilen “emanet” ne?

“Şu bir gerçek ki, Allah size emanetleri onlara ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi EMREDİYOR!” (64)

Seni sahtekâr düzenbaz seni; hani bunlar “sadece ahlâki birer tavsiye” idi; ayetteki bu “EMREDİYOR” ne demek peki?!.

Dikkat!

“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz, bizi, halkı zulme sapmış şu kentten çıkar; katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder.’ diye yakaran mazlum ve çaresiz erkekler, kadınlar, yavrular için savaşmıyorsunuz!” (65)

Dikkat!

Allah, “Neden savaşmıyorsunuz!” diye çıkışıyor; bu sahtekâr kırtosbağası “bunlar tavsiye canım!” diye gerdan kıvırıyor.

Yatacak yeriniz yok ulan sizin!

“Şunda kuşku yok ki, biz bu Kitap’ı sana, insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği ile hükmedesin diye hak olarak indirdik. Sakın hainlere yardakçı olma!” (66)

Dikkat!

Ne diyor Yaratıcı:

“Sakın hainlere yardakçı olma!”

“Peki bunlar, Kuran’ın anlamını inceden inceye düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde mühürler mi var!?.” (67)

Ve tüm bu anlatılanların esas amacı:

“İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiç imtihana çekilmeyeeklerini mi sandılar!” (68)

“İmtihana çekilmek” ne demek? “İmtihan” nerede oluyor, burada mı “orada” mı?..

“Burası” imtihan yeri…

“Orada” sadece sonuçlar açıklanıyor…

Diplomayı benim gibi “Müslüman komünistler” mi alacak, yoksa senin gibi “Müslüman kapitalistler” mi, onu “orada” göreceğiz…

Bunca “uyarı” karşısında kimin ürperip, kimin “sapmış” olduğunu da…

“Sapmış” kelimesine dikkat etmeni öneririm; bak ne diyor:

“Ve Kuran okumakla emrolundum. Artık kim yola gelirse kendi nefsi için gelir. Sapmışa gelince, böylesine de ki: ‘Ben uyarıcılardan biriyim. Hepsi bu!’” (69)

Ey sapmış bahtsız!

“Ben uyarıcılardan biriyim; hepsi bu!..”


1) Kalem, 10-14
2) Kalem, 24-25, 33
3) Kalem, 36-38
4) Müzzemmil, 11-14
5) Müzzemmil, 20
6) Müddessir, 6
7) Müddessir, 12-17
8) Müddessir, 42-51
9) Fatiha, 5
10) Tebbet, 1-2
11) A’la, 14
12) Leyl, 5-11
13) Leyl, 18
14) Fecr, 17-26
15) Duhâ, 9-10
16) Âdiyât, 8-11
17) Tekâsür, 1-8
18) Mâun, 1-7
19) Kâfirûn, 1-6
20) Necm, 31
21) Necm, 61
22) Şems, 15
23) Kıyamet, 36
24) Hümeze, 1-9
25) Mürselat, 1-50
26) Kaf, 45
27) Beled, 6-20
28) Kamer, 17, 22, 32, 40
29) Kamer, 51
30) A’raf, 12, 13
31) A’raf, 37
32) A’raf, 166
33) Yâsin, 62
34) Furkan, 43-44
35) Fâtır, 5
36) Fâtır, 29
37) Şuara, 181-183
38) Kasas, 5
39) İsra, 16
40) İsra, 37
41) Lukman, 19
42) Fussilet, 7
43) Zühruf, 23
44) Zâriyat, 19
45) Nahl, 23
46) Nahl, 71
47) Hâkka, 33-34
48) Mearic, 23-25
49) Hac, 28
50) Hac, 36
51) Bakara, 3
52) Bakara, 90
53) Bakara, 177
54) Bakara, 188
55) Bakara, 195
56) Bakara, 219
57) Bakara, 264
58) Bakara, 267
59) Bakara, 271
60) Bakara, 278
61) Âli İmran, 161
62) Haşr, 7
63) Ahzâb, 72
64) Nisa, 58
65) Nisa, 75
66) Nisa, 105
67) Muhammed, 24
68) Ankebût, 2
69)Neml, 92


1 yorum:

  1. Bir cümle hatırlıyorum;
    "Her lafa verilecek bir cevabımız vardır ancak;
    Önce söylenene bakarız; laf mıdır?
    Sonra söyleyene bakarız; adam mıdır?"
    Üstad eminim cevaben değil de, okuyup kafası karışanlara açıklama niyetiyle yazdı bunu.
    Ellerine, yüreğine sağlık!
    z.b.

    YanıtlaSil