24 Nisan 2010 Cumartesi

Beş Milyar Dolar Getiren Kadın

“Varlık Barışı”ndan yararlanan bir hanım kardeşimiz Türkiye’ye 5.000.000.000 dolar getirmiş.

Allah daha çok versin!

5.000.000.000 x % 2 = 100.000.000

Ödediği vergi bu…

Kalan…

4.900.000.000 dolar x 1.5 = 7.350.000.000; yeni para ile…

Eski para ile söylemek isterseniz, yanına 6 sıfır daha koymalısınız:

7.350.000.000.000.000; yedi katrilyon, üç yüz elli trilyon…

(Diğer sepetteki yumurtalar hariç; hepsi aynı sepete konur mu!)

Bu kadar nakit şu anda Türkiye’de ondan başka kimsede yok.

E, o da Türkiye’de “yok” zaten…


* * *

“Bu parayı nereden buldunuz hanımefendi?” diye sorulabilir mi?

Tabii, neden sorulamasın ki!

“Size ne beyefendi; sizin başka işiniz yok mu?”

Yasaya göre, vereceği cevap bu olacaktır; çünkü % 2 ödenerek bu cevap resmen satın alınmış.

Anasının ak sütü gibi helaldir bu cevap!

* * *

Bazı vergi uzmanları, anasının ak sütü gibi helal olan bu cevabı veren hanım kardeşimiz hakkında, 2007 ve 2008 yılları ile ilgili vergi incelemesi yapılabileceğini söylemekte; ardından da bu kişi bu kadar saf olabilir mi, diye eklemektedir; çünkü bu paranın -muhtemel getirisinin- bu iki yıla ilişkin vergisi verilemeyecek kadar yüksek gerçekten.

Üfff… Etinden et koparmak gibi bir şey…

Iğğğ…

İnsanın içini acıtır…

Uzmanlar doğru söylüyorlar; çünkü bu hanım kardeşimiz bu kadar saf değil tabii.

Muhtemelen(!) “dar mükellef”tir; o kadar!

Yani, yasa kapsamında olmayan 2007 ve 2008 yılları için, bu “anapara”nın yurtdışı gelirini beyan etmek ve vergisini ödemek zorunda değildir; çünkü Türkiye’de ikamet etmemektedir.

(Uzun hikâye; Türkiye’de ikamet etmiyorsanız, bu durumda “dar mükellef” sayılırsınız ve Türkiye’de elde etmediğiniz kazancın vergisini Türk Devleti’ne ödemezsiniz, falan.)

* * *

Doğrusu, bu para, çok bir para da değil aslında…

Örneğin, bu hanım kardeşimiz, ayda 1.000 liraya çalışan bir ücretli olsaydı ve hiçbir şey yiyip içmeden, parayı olduğu gibi yurtdışına transfer etmiş olsaydı, bu serveti 312.500 yılda biriktirebilirdi; n’olmuş yani!

De…

Küçük bir sorun var tabii.

O zamanlarda bırakın parayı, Arz’da insan bile yoktu.

“Elestü bi Rabbiküm?” sorusu henüz sorulmuş muydu, bilmiyorum. (“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” A’raf, 172)

* * *

Peki; o tarihlerde, yani bundan 312.500 yıl önce A.B.D.’de insanların ikamet edebilecekleri evler var mıydı?

Cevap vermek zorunda değilsiniz; “susma hakkı” denen bir şey var…

Ne dediniz; bu cevap sadece mahkemede mi geçerli?

Haklısınız.

Hem, A.B.D. de nereden çıktı şimdi!

Hele “A.B.D.’de ikamet etmek”!..

Cık cık cık!..

Ne ayıp!..

* * *

(O tespit ettiğiniz bir-iki hata, ev ödevi; siz ayrıntılaştıracaksınız…)

* * *

Peki; yoksulluktan/işsizlikten dolayı peş peşe intiharların yaşandığı mahvolmuş, perişan olmuş, bitmiş tükenmiş bir toplumda bir kişinin bu kadar parası olması nasıl izah edilebilir? (“Mahvedilmiş”, “perişan edilmiş”, “bitirilip tüketilmiş” mi yoksa…)

Soruya bak!

Neden izah edilsin!

Niçin izah edilsin ki!


* * *

Peki; ya “susma hakkı”nın olmadığı “o mahkeme”de sorarsa!

Hani, “riba”yı yasaklayandan söz ediyorum.

Ya O sorarsa?

Ya, “Size % 2 ile ‘susma hakkı’ satma yetkisini kim verdi?” diye devam ederse?

E, “riba” bu, ismi üstünde…

Yasak.

Hani, “Allah’tan ve Resulünden bir harp ilanı” falan…(Bakara, 278-279)


* * *


Sen hâlâ oralarda mısın be?!.

Cahil ulan bu herif!..

Yobaz ulan bu!..

Yok yok; komünist ulan bu; hem yobaz, hem komünist!..

Sapık ulan bu!..

Tüh Allah belanı versin!..

Ulan böyle herifler adamı günaha sokar be!..

Bak nasıl sıkıntı bastı şimdi…

La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azîm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder