9 Aralık 2010 Perşembe

Cinnet

“Neden böylesiniz, neyiniz var?” diye soruyor dostlarım.

Bilmiyorum…

Dostlarımın nasıl olup da böyle bir şey sorabildiklerini bilmiyorum.

Her şey öylesine akıl ve mantık dışı ki, yaşamı yorumlamak ve bir anlama büründürmek neredeyse imkânsız artık.

Pes etmek üzereyim.

Belki çoktan ettim de farkında değilim.

Bunu da bilmiyorum…

xxx xxx xxx


Başbakanı, hükümeti, düzeni, her neyi ise artık, protesto etmek en doğal hakları olan üniversite öğrencileri otobüslerden indirilerek perişan edilmiş, inanılmaz bir vahşetle yüzleri gözleri dağıtılmış, hamile bir öğrenci karnına vurulan tekmelerle çocuğunu düşürmüş, bir diğeri sapasağlam girdiği karakoldan tanınmayacak bir suratla çıkmış; polisin kini ve nefreti hekimlerce incelenmesi gereken boyutları çoktan aşmış, vahşete, linç psikozuna dönüşmüş…

Bu işten sorumlu Bakana bu mesele sorulduğunda, “Gençler bizim canımız ciğerimiz.” diyor.

Bu fakir eski kulağı kesiklerden, hatta o günün gazetelerine göre 1 Mayıs 1977’de Taksim’deki katliamı yapanlardan; bu tip vahşet sahnelerine alışık yani…

De…

“Gençler bizim canımız ciğerimiz”…

Bu söz…

Bu söz, artık kırıntı halindeki kavrama yeteneğimi de elimden alıp, beni bir anda sadece belirli işlevlere programlanmış bir robota çeviriyor.

Siyaset bu denli ahlâksızlaşmak zorunda mı gerçekten!

Anlayamıyorum.

Anlamlandıramıyorum…

xxx xxx xxx

WikiLeaks, malum…

Çürüme öylesine yoğun ki, bunu kabullenmek, sindirmek; çürümenin yarattığı bu yozlaşmışlık girdabında yitip giderken bilinç kaybına uğramamak mümkün değil.

Birilerinin bir yerlerde gizli hesapları olması veya bunun iddia edilmesi değil dehşet olan, buna çoktan alıştık; dehşet, erdemli olduklarını iddia edenlerin ve alınteri sömürülenlerin ihaneti ve hödüklüğü.

Bir millet izanını bu denli yitirmiş olabilir mi gerçekten…

Resmen karamizah!

İddia eden iddiasını ispatla mükelleftir, insan suçsuzluğunu ispata davet edilebilir mi gerçekten…

De…

Üç yıldır Silviri’de olanlar ne olacak?!.

Ne birilerinden gizli hesapları olmadığına ilişkin belge isteme tuhaflığına gerek var, ne de birilerinin ıslak imza atmadığını ispatlamasını istemeye.

Mecliste bir araştırma komisyonu kurulur, bu komisyon Kamu adına iddiaları inceler, İsviçre Devleti nezdinde girişimlerde bulunur veya benim anlamadığım öteki hukuksal mekanizmaları devreye sokar; gerçek neyse ortaya çıkar.

Daha önemlisi, bunu, gizli hesapları olduğu iddia edilenler ister.

“Cüzzam” denen, ismi bile korkutucu o illetle boğuşmak uğruna ömrünü harcayan o güzelim cesur kadını yaşamının son günlerinde bu tip bir zillete mahkûm etmeye veya dünyanın önde gelen böbrek nakli uzmanı değerli bir hekimi hapishane köşelerinde süründürmeye kimin hakkı olabilir! (“Cüzam” demeye alışamadım, “entelektüel” demeye alışamadığım gibi; birileri böyle söylüyor diye biz de kırk yıllık kelimelerimizi değiştirmek zorunda mıyız!)

Tüm bu vicdansızlıkları anlamam, kabullenmem, bir anlama büründürmem nasıl istenebilir benden!

Tüm bu pisliklerle, sanki hiç olmamış gibi yaşamam, bunu içselleştirmem ve yine sanki hiç olmamış gibi normal yaşantıma devam etmem nasıl beklenebilir!

Bilmiyorum.

Bir sistem, bir düzen, bir ülke bu denli çürüyüp yozlaşabilir mi gerçekten!

Bilmiyorum…

xxx xxx xxx

Müslümanların(!) durumu daha da feci…

İddianın bu işlerle pek ilgilenmeyenlere inandırıcı gelmeyeceğini biliyorum; ama bu, bu gerçeği değiştirmiyor tabii.

İslama tapanlar, Peygambere tapanlar, mezhebe tapanlar, cemaat liderlerine tapanlar; inanılacak, kabullenilebilecek, katlanılabilecek gibi değil.

İnsanın şirke bile razı olacağı geliyor; onda hiç olmazsa kıyıda köşede de olsa Allah var.

Uyardığınızda, “Biz büyüklerimizden böyle bir şey görmedik!” diye kızıyorlar; bu kızgınlıkla bunları söylerken Kuran’dan bir ayet okuduklarını hiç farketmeden…(Kasas, 36)

Müslüman işadamları çete kurmuşlar, Darülaceze’yi soyup soğana çeviriyorlar, Darülacezeyi…

Bakıma muhtaç, kimsesiz, çaresiz, yaşlı, sakat insanlar barınıyor burada; ve Müslümanlar(!) bu Kurumu dolandırmak için çete kuruyorlar…

Ama çok daha önemlisi var: Diğer Müslümanlar bu konuyu görmezden gelmeyi tercih ediyorlar; bu güne kadar başkaları çaldı, şimdi sıra bizde, der gibi…

Hacdan dönen kimi adamlar, -nereden biliyorlarsa- Üçüncü Köprü güzergâhında arazi kapatmakla meşguller şu sıralar; çünkü ilahiyatçıları Müslümanın servetinin sınırsız olabileceği yönünde fetvalar veriyor!

Ortalık Müslüman(!) Karunlardana geçilmiyor artık; üstelik bunlar da en az Karun kadar küstahlar artık!

“Kuşlar”(!) üzerlerine üzerlerine geliyor, ama her biri Ebrehe kadar sersem ve küstah; servet ve iktidar tutkusu bilinçlerini silmiş süpürmüş çünkü…

Bunu kabullenmek, anlamlandırmak, buna tahammül edebilmek…

Bilmiyorum.

Gerçekten bilmiyorum…

xxx xxx xxx

“Nasıl hissediyorsunuz?” diye soruyor muhatabım ve ben kara kara düşünmeye başlıyorum; bunu nasıl izah edebilirim ki, bu konuda eğitim almadım, uzman değilim.

Mesele sonradan anlaşılıyor; “Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?” demek istiyormuş meğer. Peki neden böyle sormuyor? Çünkü amerikancası böyleymiş.
“Sizi biraz bekletmek zorundayım, değişmem gerekiyor.” dediğinde donup kalıyorsunuz, insan bu kadar kısa zamanda nasıl değişebilir diye. Meğer üstünü değiştirecekmiş! Peki neden böyle söylemiyor; çünkü amerikancası böyleymiş!

Feyza Hepçilingirler’e “imdat” diye başvurmuştum bir gün, “Bir şeyler yapın Hocam; yakında ‘tırnaklarım kırıldılar’ diye konuşmaya başlayacak bunlar.” diye; geçen gün “Gözlerin ne güzel moruk.” diye iltifat ettiğim bir arkadaşım, “Ama renkli değiller.” diye mırıldandı.

amerikancası böyleymiş çünkü!

Kimi televizyon kanalları “reklam” diye ara vermiyor artık, “advertorial” veya buna benzer boktan bir şey yazıyor; amerikancasıymış bu!

Televizyondaki kız, lodosu anlatırken “iskeleler kapandılar, vapurlar çalışmıyorlar” diyor; amerikalılar böyle söylüyorlarmış çünkü!

Özne ve yüklem birbirine “uymuyorlar” artık!

Bilmiyorum…

xxx xxx xxx

Baştan uyarayım, sonra kimse “Söylemedin!” demesin:

Bir gün birisi karşıma çıkıp da, dünyada emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşını destanlaştıran “İstiklâl Marşı”m için benden telif ücreti talep ederse, ona “kasten adam öldürmek amaçlı saldırı”da bulunmazsam namerdim!

Suçsa suç!..



xxx xxx xxx

“Neden böylesiniz, neyiniz var?” diye soruyor dostlarım.

Pes etmek üzereyim.

Belki çoktan ettim de farkında değilim.

Bilmiyorum…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder