5 Temmuz 2010 Pazartesi

Fakir Fukaranın İronisi

Bugün “mümkün mertebe” rakam kullanmamaya çalışacağım; çünkü bu yöntem de -yani birtakım şeyleri sayılarla ifade etmek de- bu ironinin değirmenine su taşımak anlamına geliyor aslında.

Herif belagat şehvetinden kudurmuş, bağırıp duruyor: “Gayrisafi hasılanın cari açığa oranııııııı…”

Ne diyorsun ciğerim?!.

Yetkililer kişi başına düşen milli gelirin 10.000 dolar olduğunu söylüyorlar, yani kişi başına düşen para ayda 1.250 lira civarında; bu, üç kişilik bir çekirdek aile için ayda 3.750 lira demektir ve bu aile bu parayla namerde muhtaç olmadan geçinebilir sanırım.

E, nerede bu para?!.

Neden eline geçmiyor fakir fukaranın?!.

Bu rakamcı/sayıcı hokkabaz öyle inandırıcı rakamlar sunuyor ki, iddiasının son cümlesine kadar kalkıp alnından öpesi geliyor insanın; son cümleye geldiğinizde ise kafanızda oluşan şey, Türkiye’de aslında fakir fukara olmadığı.

Çünkü arkadaş hem yalancı, hem de yalancıcı.

Artık rakamlar da bal gibi yalan söylüyor; rakamlara da bal gibi yalan söylettirilebiliyor.

xxx xxx xxx

Türkiye’de fakir fukaranın zihninin cinnet cenderesinde kanırtılmasına neden olan şeyler -temelde- şunlar:

Siyaset.

Din.

Sınıf bilinci(!).

Siyasette, fakir fukaranın kaderinin ne olacağına fakir fukara olmayanlar karar veriyorlar. (Örnek: Başbakanın kol saati 73.000 lira; bu parayla Anadolu’da rahatça oturulabilecek bir ev almak mümkün sanırım. Fakir fukaranın kaderini bu derece zengin biri belirlerse, olacak olan budur işte!)

(“Ne diyorsun be, fakirlik bir erdem mi yani!?.” diye cavcav ediyor birileri! Ne peki; kader mi?!. Kafana Kuran’la öyle bir patlatırım ki, hafızanı kaybeder, o dolarları sakladığın yeri unutursun sonra, söylemedi deme!)

Dinde, fakir fukaranın kaderinin ne olacağına fakir fukara olmayanlar karar veriyorlar. Örnekleri çok; havuzlu villalarda oturanlar, televizyon programlarından ayda 50.000 lira para alanlar, yazdıkları kitaplarla servet edinenler Müslümanlara “sabrı” öneriyorlar. Bunlardan biri, sabredenlere öteki tarafta günde yüz bakire verileceğini, üstelik bu bakirelerin her günkü “düzeyli birliktelik”ten sonra tekrar bakireye dönüşeceğini ciddi ciddi anlatıyor. Adamın söylediği çok net aslında; burada fakirlik fukaralık nedeniyle arıza çıkarmazsan, orada her akşam yeniden bakireleşecek yüz genç kız! (Hep merak etmişimdir; neden örneğin 103 veya 117 değil de, 100?) Ayrıca bu dostumuz kadınları “insan” bile saymadığından olsa gerek, orada onlara ne verileceğini söz konusu bile etmiyor. Fakir fukaranın kaderini bu tip cinsi sapıklar belirlerse, olacak olan budur işte! (Ey kadın okuyucu, ne haber? Bu ahret cinsi sapıklarına söyleyecek iki satır da mı lafınız yok? Neden size de her akşam tekrar bakirleşecek 100 genç erkek yok?!.)

(Bu arada, fakir fukara için bu dünyada arıza çıkarmayı bir an önce bıraksam mı ne; insanın aklı karışıyor birader, dile kolay, her gün 100 tane be!..)

Sınıf bilincinde, fakir fukaranın kaderinin ne olması gerektiğine fakir fukara olmayanlar karar veriyor; çünkü “sınıf bilinci” bu fakir fukara olmayanlar tarafından çiziliyor veya sınıf bilincinin üzeri bunlar tarafından çiziliyor! (Örnek: Son sekiz yıldır “sınıf bilinci” oluşturmaya -veya bunu üzerini çizmeye- çalışanların veya yerleşik sakat sınıf bilincini savunanların servetlerine nasıl servet kattıkları ortada. Bunlardan biri bir televizyon kanalından haftada 50.000 TL alıyor; üstelik herifçioğlu marksist(!), iyi mi! Yani “sınıf bilinci” meselesini “ilk elden” tahsil etmiş(!) biri. (Komik olan da, tip olarak Marx’a benzemeye çalışması; adam resmen “imaj” yapıyor, iyi mi; ama o gudubet surat nerede, Marx’ın o asil çehresi nerede!)

Sahtekârları sahtekârlar izliyor; sahtekârları izleyen sathekârları da diğer sahtekârlar; kadere bak!


xxx xxx xxx


“Tamam da, ironi bunun neresinde ihtiyar?!.” diye sitem ettiğinizi duyar gibiyim. (İroni: Söylenenin tam tersinin kastedildiği ifade.)

Siyasetçiyi seçen kim? (Halk ve Hak için siyaset yapanı tenzih ederim.)

Din önderini? (Kuran bağlısı din adamlarını tenzih ederim.)

Sınıf bilincini “çizen” Marksist(!) şaklabanı? (Gerçek marksistleri alınlarından öperim.)

Hem haklı olarak fakirlikten fukaralıktan yakınacaksın, hem de fakirliği fukaralığı senin kaderin heline getirenlere o makam ve mevkileri bahşedeceksin!

Geçenlerde tartıştığım bir fukara dostum, “İyi de, son çeyrekte yüzde 11 büyüdü Türkiye!” diye sitem etti bana; iyi mi! (Son çeyrekte yüzde 11 büyümek ne demek, zerre kadar fikri yok; ama “biat ettiğim” kişiler bunun iyi bir şey olduğunu söylüyorlarsa, bu iyi bir şey demek olsa gerek diye düşünüyor. Çünkü siyasiler, Müslümanlar(!) ve sahte marksistler bunun böyle olduğunu söylüyorlar. Aslında, geçen çeyrekte yüzde 14 küçülmüştü Türkiye, şimdi bu “küçülme” % 3’e inmiş; yani Ülke resmen “küçülmüş”, bunlar rakamların da ırzına geçerek Türkiye’nin büyüdüğünü söylüyorlar!)

Şu anda -5.7.2010/saat: 11.51- cep telefonuma mesaj geldi. Haziran ayında enflasyon % 0.50 civarında gerilemiş; böylece bu çalışma daha şimdiden kadük oldu; çünkü görüldüğü gibi, Ülke hızla zenginleşiyor! Peki; fakir fukaralıkla muzdarip zihinlerin ırzına geçen bu rakamları tespit edip(!) açıklayanlar fakir fukaralar mı?!. (Bu çalışmalarda görev alan emekçileri tenzih ederim.)

xxx xxx xxx

İroni şurada:

Siyaset, temelde, ülke kaynaklarının yeniden dağılımı veya -sadece- dağılımı için yapılır. O ülkede fakir fukaranın başına ne geleceğini -aslında ne gelmeyeceğini tabii- siyaset belirler.

De…

Bu siyasetçiyi de -Türkiye ortalamasına göre- tamamen fakir fukara belirler. Peki, fakir fukara sağ siyaseti izleyenleri, yani emek-sermaye çelişkisinde sermayeyi savunan siyaseti uygulayanları neden işbaşına getirir? Farkındadır veya değildir; ama bal gibi de ironi yapmaktadır işte!

Din, mal ve nimetlerin insanlar arasında eşit biçimde paylaşılmasını emreder. (Ah zırtapoz ah; “tavsiye eder” değil, “önerir” değil, seni sahtekâr seni; bal gibi de “emreder” işte!..)

De…

Mal ve servetlerin belli ellerde toplanmasının bir “kader” olduğunu iddia eden bu sahtekâr/alçak din önderini de -Türkiye ortalamasına göre- fakir fukara o önderlik makamına getirir. Peki, fakir fukara bunu neden yapar? Farkındadır veya değildir; ama bal gibi de ironi yapmaktadır işte!

Sakatlanmış sınıf bilinci, bazılarının zengin, bazılarının ise fakir olmasını “kader” ile açıklar. Bu kader, Kuran’da üzerinde sıkça durulan şu “kader” değildir; bu farklı bir şeydir. (Bu zırtapozlar buna “konjonktür” demeyi severler.) Kamyoncu dostlarımız bunu “Nazar etme ne olur; çalış senin de olur!” vecizesiyle açıklar. Son zamanların “sınıf bilinci çizicileri”, kaynakların yetersizliğinden dem vurmakta ama buna rağmen AKP’nin Ülkeyi iyi idare ederek zenginleştirdiğini yazıp çizmektedirler. Yani bu tipsiz tiplere göre, fakir fukaralar, çalışmadıkları için fakir fukara kalanlardır; alçaklığa bak!

Da…

Bu sınıf bilinci çizicilerini veya mal ve servetler hususunda statükoyu savunanları (sizi statükocu zırtapozlar sizi!) da -dolaylı da olsa- fakir fukara getirir o makama, köşeye veya ekrana. Peki, fakir fukara bunu neden yapar? Farkındadır veya değildir; ama bal gibi de ironi yapmaktadır işte!


xxx xxx xxx

“Tamam birader, uzun ettin, çözüm nedir?”, değil mi?

Çözüm; fakir fukaranın siyaseti, dini ve çizdirdiği sınıf bilincini adam gibi gözden geçirmesi ve bu sahtekârlığa bir an önce son vermesidir.

Peki, bunu yapar mı fakir fukara?

Orasını bilmem!

O da bilmiyor zaten.

Onun aklı hâlâ o 100 bakirede.

Mesele de bu ya!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder