9 Haziran 2010 Çarşamba

Çalmayacaksın !

Son günlerin modası Tevrat’taki “On Emir”in sekizincisi bu.

Mısır’dan Çıkış’ın 20. babının 15. ayetinde geçiyor bu emir; ve Tanrı hiç ayrıntıya girmeden “Çalmayacaksın” diyor sadece…

Çalmayacaksın…

Tevrat bağlıları, Kitabın bütünü içinde bu emrin neleri kapsadığını çıkarabiliyorlar sanırım -umarım-; peki biz ne yapacağız…

Ne demek “çalmayacaksın”…

Kuran’da buna tekabül eden ayet, Maide Suresi’nin 38. ayeti ve mealen şöyle: “Hırsızlık yapan erkek ve kadının yaptıklarına karşılık olarak Allah’tan bir ceza olarak ellerini kesin.”

Bizim için, soru bu kez “hırsızlık ne” şekline bürünüyor.

Sahi, nedir hırsızlık?

Hidayete ererek liberal olan bir hanım, “Kapitalist kârın hırsızlık olduğu biçimindeki arkaik düşünceyi kaldırıp bir kenara atmalıyız artık.” diye yazıyordu geçenlerde. (“Artık kullanılmayan eski bir şey” demekmiş “arkaik”.)

Daha önce bu sütunlarda yayınlanan “Kuran’da El Kesme Cezası Ve Vahşi Kapitalizm” adlı çalışmamda bu konuyu irdelediğim için bu kez ayrıntıya girmeyeceğim.

Maide Suresi’nin, klasik Kuran meallerinde göründüğü gibi 5. sure değil, Allah’ın Elçisi’ne inen 110. sure olduğunu söylemekle yetineceğim. Tabii, ilk 109 surede “hırsızlık” tanımının neleri kapsadığının açık biçimde anlatıldığını da ekleyerek.

Bu çok kısa çalışmada adını anacağım son ayetler Bakara 278 ve 279 olacak.

Bu iki ayet, “faiz”le beraber “servetteki makul olmayan artış”ı da, “Allah’tan ve Resulünden bir harp ilanı” uyarısıyla yasaklıyor.

Servetteki makul olmayan artış…

Devir değişti; hırsızlık, artık adamın öküzünü, evindeki eşyasını veya tarlasındaki ekinini çalmakla anlatılamayacak kadar yol kat etti; kapitalizme geçildi artık çünkü…

Bugünlerde İstanbul Boğazı’nda üç tane yat demirli. Arap Kralına ait olan 150 milyon dolar, Arap Emirine ait olan 100 milyon dolar civarında; Sovyetler’in çöküşüyle pıtrak gibi biten yeni zenginlerden Roman Abramoviç’e ait olanı ise 750 milyon dolar…

Bu sonuncusunun günlük masrafı bizim paramızla 160.000 TL civarındaymış.

(Asgari ücretli bir “emekçi”nin, bu “hain” yatın bir günlük masrafı için 27 yıl çalışması gerekiyor; tabii kazandığı parayı hiç yememesi, harcamaması, çoluk çocuğuna ekmek almaması şartıyla.)

Yukarıda sözünü ettiğim hidayete ermiş eski komünist hanım “arkaik” derken 1400 yıl kadar geriye gitmiyordu aslında; onun meselesi kendi gençliği ile sınırlıydı; hani şu “cinnet yıllarımız” diye kin kustukları o şerefli gençlik yıllları.

Bugünlük uzatmayacağım.

“Acı” olanı söylemekle yetineceğim sadece…

Bu yazdıklarıma en çok kızan da bu asgari ücretli emekçi aslında; iyi mi…

Zımnen de olsa savunduğu o kişilerin teknelerinin bir günlük masrafı için 27 yıl çalışmayı göze alıyor bu sevgili dostum; ama benim bu yazdıklarımı en azından bir kez olsun düşünmeyi göze alamıyor…

Yok, “acı” olarak nitelediğim bu tavrı değil.

Acı olan yanı, bu dostumun her gün Kuran okuyor oluşu.

Ve buna rağmen bana kızıyor oluşu…

Sevgili dostum “her şeyin en ince ayrıntısına kadar anlatıldığı” 6.000 küsur ayetlik o Koca Kitap’ı elinde tutuyor, okuyor; sonra gidip oyunu bu anlatılanların tam tersini uygulayanlara verip, iki yakasının bir araya gelmesi için sabah akşam Allah’a yalvarıyor.

“Aklı işletme” meselesi, Kuran’da 100’den fazla ayette dile getiriliyor; biliyor musunuz…

Sanırım bu dostum bu Kitap’ı hâlâ Arapçasından okuyor ols gerek.

Ve böyle yapmaması gerektiği de orada yazıyor aslında.

Bunu kabule bile yanaşmıyor emekçi dostum.

Acı gerçekten.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder