26 Mart 2010 Cuma

Sıçrayan Fare


“Fare” deyip geçmeyeceksin arkadaş!..
Kerata bir sürü özelliğe sahip.
Bir kere, “kemirici”; bilim dünyası böyle tanıtıyor. Kemirmeyi seviyor, çok seviyor; “tüm değerleri” bitirip de kemirecek bir şey bulamadığında mermere bile sulanıyor. Tamam, dişleri köreliyor bu eylem sonunda, ama ilginçtir, bu dişler bir süre sonra kendini yeniliyor ve tekrar kemirebilecek hale geliyor.

Yetenekli bir tür kerata…

Ne diyor bilim dünyası?

“Belirli bir taksonomik gruba karşılık gelmeyen ‘fare’ adı, bilimsel adlandırmada özellikle Muridae familyasının üyeleri ile Cricetidae familyasının Hespromyina oymağı için kullanılır.”

Nedir Hespromyina?

Yeni Dünya Faresi…

Hım!..

“Yeni Dünya”…

İşte anlamlı bir bilgilendirme daha:

“Bununla birlikte, Muridae familyasının Rattus cinsini oluşturan ve halk arasında ‘lağım faresi’ ya da ‘keme’ olarak da bilinen kemiricilere ‘sıçan’ denir.”

“Lağım faresi” deyip geçiyorsunuz ciğerim; kerata ‘Müridae” familyasının Rattus cinsini oluşturuyor; az şey midir bu?!.

Bunlar, çok hızlı kaçabilen ve çok hızlı üreyen hayvanlarmış; bu şekilde, yeryüzünün bütün kıtalarına dağılabilmişler.

Tarlalara, ambarlara ve evlere dadanarak insanın besin kaynaklarına ortak oluyormuş bunlar. Hatta, insan eliyle yapılmış korunaklı yapılarda yaşamayı yeğleyenleri çoğunluktaymış.

Siz gece yatıp uyuduğunuzda, bu arkadaş lağım borularından ustaca geçip mutfağınıza sızıyor ve çoluk çocuğunuzun nafakasına ortak oluyor!..

Demek ki “uyumamak” gerekiyor; uyudunuz mu nafaka gitti!..

Bak bak bak; “Farelerin baş kısmında ağız yapıları bulunur ve ağzının içinde sıralı halde dişleri vardır; bu dişlerin özelliği, çok sert cisimleri dahi rahatça kemirebilecek yapıda olmasıdır.”

Ulan bir yerden çıkaracağım diyordum ben de be; şimdi ne kadar da tanıdık geliyor kerata…

E, pes yani birader; şu bilgilendirmeye bak!

“Farenin tükürük salgısı ‘narkoz etkisindedir’; hedefi pasif durumda yakaladığında, hedef özellikle gece uyuduğunda, insanın kulaklarını, burnunu, dudak ve parmaklarını kemirerek yer. Tükürüğünün bu ‘narkoz etkisi’ özelliğinden dolayı insanlar bunu fark edemezler.”

İşte bu!

Keratanın köşe yazısı, pardon tükürüğü narkoz etkisi yapıyor; insanlar bu nedenle nasıl da kemirildiklerini hisetmiyorlar tabii…

Yetenek bu işte!

Yoksa Brüksel’de lahana yetiştirmek her babayiğidin harcı mıdır yani!

Bakın kaynak ne diyor:

“Farenin genetik yapısı tıpkı insana benzer. Gelişen ilaç sanayisi ve tıp, fareleri kobay olarak kullanmaktadır; bu da, bilim açısından çok önemli bir güzelliktir (gerçekten, aynen böyle “güzellik” diye yazıyor. Y.Y.).

Peki, bu kemirgen, “bu güzelliğin”, “kullanıldığının” farkında olmuyor mu?

Olmaz mı ciğerim!

Neydi o söz yahu, tam olarak çıkaramıyorum. Hani “Yeni Dünya”da söylenmişti; “lağım çukuruna süpürüp atmayın, kullanın bizi” mealinde bir şeydi…

E, hafıza işte; insan unutuyor tabii…

Biliyor, biliyor…

Fare bu; en zeki kemirgenler arasında yer alıyor, bilmez mi!

Kaynak (Encyclopaedia Britannica) ek bir bilgi daha veriyor: “Tarlada yaşayan fareler ‘tarla faresi’, lağımda yaşayan fareler ‘lağım faresi’, plazada yaşayan fareler ‘plaza faresi’ olarak bilinir.” (E, bizim de ufak bir katkımız oldu tabii.)

Bir sürü türü varmış bunların…

Ak ayaklı farecik, avurdu keseli fare, çekirge faresi, dikenli fare, fırça kuyruklu fare, hasat faresi…

Pamuk faresi bile var.

Say say bitmiyor, anasını satayım.

Ama ben en çok “sıçrayan fare”yi sevdim; oradan oraya sıçrıyormuş, neresi daha bereketli ise oraya; o lağım benim bu lağım senin dolaşıp duruyor kerata!..

Kaynak, “zararlı bir türdür”, diye bitiriyor satırlarını; “bir sürü mikrop taşıyor”muş…

Çok bilinen bir şey -bu nedenle sözünü etmeyi hiç de sevmem, ama tam da yeri birader-; batmakta olan gemiyi önce bunlar terk edermiş…

Son günlerde bu kadar yaygara koparıp “yedi yıldır yuva belledikleri gemiyi terke hazırlandıklarına göre”, Sonar’ın anketi doğru söylüyor olsa gerek…

Önsezileri kuvvetli hayvanlar; gemi su almayagörsün, hemen hissediyorlar.

Aman dikkat:

“Köşe yazısı, pardon tükürüğü narkoz etkisindedir” uyarısını unutmayın…

Bir sabah bir kalkmışsınız; bütün değerler hak getire.

Hepsi gitmiş…

Siz siz olun, gece yatarken sifonu çekip tuvalet kapağını kapatmayı unutmayın; ne olur ne olmaz…

Vicdanen rahat olabilirsiniz; yeni bir gemi bulana kadar ne de olsa anavatanında olacak…

Bu özel türü devşiren Özal’dan bu yana az mı gemi geçti bu sulardan.

Ne olmuş ki!..

Ne diyordu Ajda Pekkan?

“Kimler geldi, kimler geçti hayatımdan…”

Gerisi işin “narkoz kısmı”; hani şu, “En güzeli senin kadar sevilmedi.” meselesi…

Bu fare milleti ne anasının gözü; bunu herkese söylüyor…

İnandırıyor da…

Yoksa…

Yoksa “kobaycılar” bir süre için “inanmış gibi” mi yapıyor?

Sanırım her ikisi de…

Neydi öbür şarkı?

“Beraber yürüdük biz bu yollarda…”

Yol bitince böyle oluyor demek ki.

Şimdiye kadar hep böyle oldu…

Meçhule giden bir gemi daha kalkıyor bu limandan.

Ve “sıçrayan fare” yeni bir sıçrayışa hazırlanıyor.

Farebilimciler bunlar, hepsi okumuş adamlar; bu ismi boşuna vermiş olmasalar gerek…



Not: Aileme ve ülkeme zarar vermediği sürece Arz’ın tüm yaratıkları (hatta Kâinat’ın tabii) benim doğal dostumdur; bu nedenle, hiç kuşkusuz gerçek fare de benim dostumdur. Palavracıları bir yana bırakırsak, “Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek” tam olarak bu olsa gerek. Şu anda, dostlarımın arasında -şimdilik uzaktan sevmek zorunda kalsam da- iki tane de tarla faresi mevcut; ama yukarıda söylediğim gibi, devşirme değil bu ikisi, öz be öz Allah’ın yaratığı. Şimdilik uzaktan uzağa kesişiyoruz. İnanmazsınız; biri önüne attığım ekmek parçasını kapıp gitmeden önce gözümün içine içine bakıyor; nedir bu ciğerim, bunun peyniri, sucuğu, salamı yok mu, gibilerden… Kimileri özelleştirme adı altında yapılan vurgunu kastederek “Seviyorum bu işleri arkadaş!” diyordu; ben aynı sözleri, Allah’ın kimi yaratıkları ile dostluk kurduğumda söylüyorum. Hesabı Yaratıcı kesecek; buna tüm kalbimle inanıyorum… Bir gün herkes, bu esrarengiz yolculukta insanı insan yapan şeyin merhametten ibaret olduğunu öğrenecek; ama öyle, ama böyle…
Merhamet, sevgili insan kardeşlerim, merhamet; gerisi koskoca bir yalandan ibaret… Kuran, “Hep merhametli, çok merhametli Allah’ın adıyla” diye başlıyor; bunun bir hikmeti olsa gerek…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder