14 Mart 2010 Pazar

Kalleşlik doğalarında var !

Akreple söyleşi…

* * *

“Deprem öldürür mü?”

“Öldürür.”

“‘Deprem öldürmez, bina öldürür’ sözü yanlış mı yani?”

“Değil, eksik… Çürük bina yaparsan yıkılır, ama sonuçta o çürük binayı yıkan da depremdir.”

“Peki, öldürdüğüne göre, deprem eleştirilebilir mi?”

“Tuhaf bir soru… Niyetine bağlı tabii de, eleştirilebilir aslında!… Daha doğrusu, deprem, başka şeylerin eleştirilmesi için araç olarak kullanılabilir. Deprem sonrasında insanlar hassas olur, bu zaaftan yararlanmak gerekir. Hele ölümler de olmuşsa fıstık gibi olur; felaket nedeniyle iyice hassaslaşan insanın bilinçaltına bir şeyler sokuşturabilmek daha kolaylaşır. Normal zamanlarda eleştiremediğin, alay konusu yapamadığın birçok değeri, özellikle Türk’e ilişkin birçok değeri bu bahaneyle yerden yere vurabilir, bu değerlerden hıncını alabilir; üstelik görev konusunda irtifa kazanacağın için bu yolla gazetenin parasal kaynağını da garantiye alabilirsin.”

“Depremi anlatırken, Mustafa Kemal’in devrimleri de eleştirilebilir mi? Örneğin deprem ile Cumhuriyetin kurulması, saltanatın kaldırılması, hilafetin kaldırılması, padişahın kulluğundan çıkıp Türk Milleti’nin asli bir unsuru olunması arasında bir ilişki kurulabilir mi?”

“Nedensellik açısından böyle bir ilişki kurulamaz; ama konu ne olursa olsun, Cumhuriyet, Cumhuriyetin temel ilkeleri, Mustafa Kemal, Mustafa Kemal’in devrimleri, Türklük, Vatan, vatanseverlik, Ulus-Devlet, İstiklâl Marşı, Türk Bayrağı ve benzeri değerlerin eleştirilmesinde fayda vardır. Hatta, bu tip eleştirilerde bu tür değerlerle alay edilirse daha hoş olur, şık olur, kalıcı etki yapar. Değerler neden vardır, eleştirilmek için; fırsat buldun mu kaçırmamak gerekir.”

“Depremle Mustafa Kemal’in devrimlerinin ne ilgisi var; bu ahlâksızlık olmaz mı?”

“Olabilir… Ama bunun bir önemi yoktur. Ahlâksızlık bizim genlerimizde var, benim babam da böyleydi; bu bir doğa meselesi, bu bizim doğamızda var. Akreple kurbağa hikayesindeki gibi, bu bir doğa meselesidir. Kendisini dereden geçirmesini istediğinde ‘Ya beni sokarsan?’ diye soran kurbağaya ne demiş akrep. ‘Olur mu gözüm; o zaman ikimiz de boğuluruz.’ Peki, kurbağa derenin tam ortasında sırtında müthiş bir acı hissedip sulara gömülürken, ‘Neden yaptın bunu, bak ikimiz de öleceğiz şimdi.’ diye zorlukla fısıldadığında hangi cevabı almış akrepten? ‘Dayanamadım ne yapayım; bu benim doğamda var!’”

“Ama bu aptallık değil mi; akrebin kalleşliği yüzünden ikisi birden ölmüş!”

“Haklısın, ama yapılabilecek bir şey yok; bu onun doğasında var!”

“Peki, abd öldürür mü?”

“Ne ilgisi var şimdi?!.”

“Hani, ‘deprem öldürür, bahane olacaksa deprem eleştirilebilir, hatta tüm değerler eleştirilebilir; hiç ilgisi bulunmasa bile fırsat bu fırsattır diye Mustafa Kemal, onun devrimleri ve Türk’e ilişkin tüm değerler de eleştirilmelidir’ demiştin ya; abd de önüne geleni öldürdüğü için, öldüren her şey, her değer(!) eleştirilebilir mi diye merak ettim.”

(İç çekme sesleri…)

“Efendim?”

“ABD öldürmez, daha doğrusu öldürür öldürmesine de eleştirilemez, eleştirilebilecek olsa bile bu açık açık yapılmaz, açık açık yapılacak olsa bile bu gazetede yapılamaz, bu gazetede yapılabilecek olsa bile yayınlamayız zaten.”

“Neden? Hani siz ahlâksızlığı, ilkesizliği, kalleşliği dahi göze alıyordunuz, bunu kaçınılmaz görüyordunuz, bu sizin doğanızda vardı hani; ne oldu? Yoksa bu da bu kelleşliğin, bu ahlâksızlığın bir yansıması mı?”

(İç çekme sesleri…)

“Duyamadım?”

“Ahlâksızlığa evet, ama aptallık?.. Akrep aptalmış kardeşim, kendin söyledin işte; biz ABD’ye aynısını yapsak onlara bir şey olmaz, ama para göndermeyi keseceği için biz batarız, keriz miyiz biz!.. Türk Milleti’ni sokup zehirleyerek ihanetin zevkini daha uzun süre çıkarmak varken, velinimetimizi neden sokalım ki! Hem depremle ABD’nin ne ilgisi var kardeşim; konuyu neden saptırıyorsun ki şimdi?!.”

“Seni akrep seni!.. Depremle saltanatın kaldırılmasının, hilafetin kaldırılmasının, Cumhuriyetin kurulmasının, Atatürk Devrimlerinin, Türk’e ilişkin tüm değerlerin ne ilgisi var cibilliyetsiz?!.”

(İç çekme seslerine eşlik eden diş gıcırtısı sesleri…)

* * *

Yapılabilecek bir şey yok; bunlar böyle işte, kalleşlik, hainlik doğalarında
var!..

* * *

Aslında yapılabile…

* * *

Yukarıdaki yarım kalmış cümleyi okuyucu kendisi tamamlamalıdır…





Not 1: Bu hikâye(!) bir hayal ürünü değildir; gerçek bir olaydan aktarılmıştır.
Not 2: Gerçek akrep kelleş değildir, sırtına bindiği kurbağayı falan da sokmaz; bu cibilliyetsizlik, bu cibilliyetsizlere has bir şeydir…
Not 3: “Cibilliyet” Arapça bir sözcüktür. “Yaratılış, tabiat, huy, karakter” anlamındadır. Türkçe’de daha çok “karakter” anlamında kullanılır.
Not 4: Kefen niyetine yırtık pırtık bir battaniyeye sardığı iki yaşındaki yavrusunu toprağa teslim etmeden önce birkaç dakika daha koklayabilmek için kazılmış mezarın başında içini çeke çeke ağlayarak direnen o Elazığlı anneyi gördünüz mü televizyonda? İşte bu cibilliyetsiz, o korkunç acılar içindeki annenin bu felaketini bile Mustafa Kemal’le ve Türk’e ilişkin değerlerle alay etmek için kullanabilecek ölçüde hain; çünkü bu, onun doğasında var!
Not 5: Bir insanın “fıtraten”, yani yaratılıştan kötü olup olamayacağı tartışmalıdır. Bu konuyu bir başka çalışmada irdeleyeceğim; “insan”ın ne olduğunu da…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder