21 Mart 2010 Pazar

Türk Açılımı

Son zamanlarda her ne kadar yok farz edilsek de, biz, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan bir milletiz.

Birtakım sorunlarımız var ve bunlara ilişkin taleplerimiz de…

Kimseden herhangi bir yardım talebinde bulunuyor değiliz; bilinmesini istediğimiz şey, bu taleplerimizde ne denli ciddi olduğumuzdur.

Tekrar etmek gerekirse, dikkat edilmesi gereken husus, sorunlarımıza ilişkin taleplerimiz konusunda herhangi bir kişi veya gücün himmetine muhtaç olmadığımızın bilinmesi; gerektiğinde kendi göbeğimizi kendimiz kesebilecek yetenekte olduğumuzun hatırda tutulmasıdır.

Bir ön bilgilendirme olarak, sorunlarımızın bir kısmının aşağıda belirtildiği gibi olduğu değerlendirilmektedir.

* “Kurucu Ordu”muz bizim gözbebeğimizdir…

abd’de hazırlanmış senaryolar ışığında kendi Ordu’muzu her karışı şehit kanıyla kutsanmış kendi topraklarımızda yenmeye çalışanlar, Domuzlar Körfezi Çıkarması özentileri, çıktıkları bu yolda nasıl da hüsrana uğrayacaklarını bir an önce hesap etmelidirler. Unutmamaları gereken husus, abd’nin, çekildiği topraklardaki dostlarına yardım için kılını kıpırdatmak gibi bir meselesi olmadığıdır. Bunun en taze örneği Irak’tır; bu ülkede son bir buçuk yıl içinde 1.5 milyon kişi öldürülmüştür ve abd, sadece kendi topraklarına dönen tabutların sayısını tutmakla yetinmekte; çoluk çocuk, genç yaşlı, şii sünni kayıpları için çetele dahi tutmamaktadır.

(Kübalı bir avuç hain, kendilerine CIA tarafından tahsis edilen iki savaş gemisi ve baldırıçıplak birkaç yüz amerikan askeriyle 1961’de kendi anavatanlarını işgale kalkışmıştı. Sonları tam da hak ettikleri gibi oldu… Bazıları -iki CIA ajanıyla birlikte- idam edildi, birçoğu 30 yıl hapse mahkûm oldu, bir kısmı da Domuzlar Körfezi’nde kaybolup gitti… İdam edilenleri ve hapsedilenleri kurtarmak için abd kılını bile kıpırdatmak bir yana, tüm olayları inkâr yoluna gitti. Yıllar sonra arşivler incelenip sonuçlar çıplak gözle görüldüğünde, o günün libofaşistleri için çok geçti artık!.. abd denen haydut kendi Başkanını, Kennedy’yi öldürmüş, yeni sulara yelken açmıştı; o serserilerle uğraşacak vakti yoktu…)

Ordu’muza gereken saygının gösterilmesi, İblis abd’nin kanlı ellerini ve satınaldığı kalemlerini topraklarımızdan bir an önce çekerek defolup gitmesi öncelikli taleplerimizdendir.

Emperyalizm haddini bilmelidir; aksi takdirde bu haddi bildirmek, Şerefli Türk Milleti için hiç de zor olmayacaktır; yakın tarih, araştırmacılar için bu konuda yeterli verileri sunmaktadır. (Tüm zamanların en şanlı destanı olan “Çanakkale Destanı” ve yine emperyalizme vurulan tüm zamanlar en onurlu tokadı olan İstiklâl Savaşı akıldan çıkarılmamalıdır.)

* Vatan bizim gözbebeğimizdir…

Özellikle son yıllarda mevzilendikleri medya vasıtasıyla Vatana ilişkin tüm değerleri (Türk, Bayrak, İstiklâl Marşı, Mustafa Kemal, vatanseverlik, Ordu, üniter yapı vb.) kendileri gibi soysuzlaştırmak için azgın domuzlar gibi saldırmaktan acınası haz duyan kadınlı erkekli birtakım sapık ruhlar, Türk Milleti’nin engin olgunluğunu bir acz gibi algılama yanılgısı içinde bitmez tükenmez bir mastürbasyon yarışına girişmişlerdir.

Bizi, kendi topraklarımızda “Türk’üz” demeye utanır hale getirmeye çalışmaktadırlar.

Bu ihanete derhal son verilmelidir!..

Emperyalistlerle birlikte hareket ederek bu toprakları kirletmek cüretine yeltenen ve halk arasında “libofaşist” olarak bilinen bu işbirlikçi hainler, yukarıda sözü edilen “Domuzlar Körfezi Çıkarması”ndan gereken dersi çıkarmalı; devrin Küba Ekonomi Bakanı Ernesto Che Guevara’nın amerikalı züppe Richard Goodwin aracılığıyla Kennedy’ye gönderdiği notun aynısının bir gün kendi avuçlarına tutuşturulacağını unutmamalıdırlar. (Küçük bir kâğıt parçasına Che Guevara’nın elyazısıyla yazılan not aynen şöyleydi: “Domuzlar Körfezi için teşekkürler… Çıkarmadan önce devrim zayıftı; şimdi her zamankinden daha güçlü!”)

(“amerika” ve “domuzlar” örneği özellikle verilmekte, anlayan, “domuz gibi” anlamaktadır!..)

* İslâm bizim gözbebeğimizdir…

Peygamberimizi reddeden, “saralıydı, mecnundu, kopyacıydı” diye iftiralar atan birtakım soysuzlarla sözde “Dinlerarası Diyalog” palavralarıyla dinimizi “ılımlıya” çevirmek isteyen emperyalist güçler bu oyunlarına derhal son vermelidirler.

Ne demekse “ılımlı İslam” kendilerinin olsun; biz İslam’ımızla iftihar ediyoruz… (Çanakkale Destanı İslam’ın ılımlısı ile mi yazıldı; yoksa niyetleri bu mu, “ılımlılaştırarak” savaşma gücümüzü kırmak mı?!.)

Kuran ayetleri doğrultusunda mal ve servetleri bölüşerek, iyi ve kötü günde yardımlaşarak, birbirimize merhamet göstererek, Allah’a şirk koşmayı reddederek, bu toprakları “Vatan” yapıp bize emanet eden mahzun şehitlerimizi saygıyla yâd ederek yaşamak, Yaratıcı tarafından bize bahşedilen kutsal bir ayrıcalıktır! Bu ayrıcalığımıza son vereceklerini sanan bedbahtlar feci biçimde yanılmaktadırlar.

(“İsa dönecek” palavralarını artık kimse yutmamaktadır; biri dönecek olsaydı Allah’ın Elçisi geri gelirdi ve bu da bize Kuran’da bildirilirdi; Hz.Muhammed dururken neden Hz.İsa gelsin ki!?. Kuran ve Hz.Muhammed’in hatırası tüm sıcaklığıyla ortadayken Hz.İsa’ya ne gerek var; yoksa Hz.İsa Allah’ın oğlu mu, yoksa bize dayatılan buna inanmamız, bu şirke ortak olmamız mı?!.)

Bu soysuz takımı ve yerli kalpazanları, şirk kokan iğrenç ellerini Yüce Dinimiz’den derhal çekmeli, bizi Kuran’la ve Peygamberimizle başbaşa bırakmalıdırlar.

* Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine yaşamak bizim milli ülkümüz, gözbebeğimizdir…

Kardeşlerimiz işsizliğin, yoksulluğun, açlığın, itilip kakılmışlığın pençesinde, onursuzca bir yaşama mahkûm edilmiştir. Orta sınıf yok edilmiş, zenginle fakir arasında kalleş bir uçurum oluşturulmuştur. Özellikle Özallı yıllarda ülkemizi içten içe kemirmeye başlayan bu “özel üretilmiş mikrop”, son yıllarda gemi azıya almış, -kurallı kuralsız her ne haltsa- serbest piyasa masallarıyla, kardeş kardeşle rekabet eder hale getirilmiş, Kamu kaynakları özelleştirme adı altında ona buna, özellikle yabancılara peşkeş çekilmiş, elde avuçta hiçbir şey kalmamıştır. Ülkemizde bakkallığı dahi emperyalist güçler yapar hale gelmiş, Türkçe isimli işletmeler ve -bazı istisnalar hariç- Türk girişimciler bu topraklarda ölüme mahkûm edilmiştir.

Bu ihanet derhal son bulmalı, planlı ve karma ekonomi ivedilikle devreye sokulmalıdır. Özellikle her türlü üretici ve küçük esnaf sınırsızca desteklenmeli, Türkiye yeniden kendine yeter hale getirilmelidir. (Kes sesini edepsiz; amerika, serbest piyasasına neden zırt pırt müdahale ediyor; oradaki son büyük kamulaştırmaları babam mı yaptı; bu, serbest piyasaya müdahale değil mi?!.)

* Anadilimiz Türkçe’miz bizim gözbebeğimizdir…

Emperyalizm kültür alanında da yoğun bir saldırıya geçmiş, Anadilimiz özellikle boktan amerikanca sözcüklerin istilasına uğratılmış, dünyanın yaşayan en eski dillerinden biri olan mübarek dilimiz yoğun bir kahpe taarruzla kirletilmiştir.

Center, ambulans, plaza, hospital, agresif, minimal, maksimal ve benzeri boktan mı boktan sözcükler dilimizden derhal atılmalı; Fransa örneğinde olduğu gibi, anadilimizi koruyucu yasalar Yüce Meclis’te bugünden tezi yok görüşülmeye başlanmalı ve bu temizlik harekâtı derhal sonuçlandırılmalıdır. Çalışma alanları gereği zorunlu olanlar dışında, amerikanca isimler taşıyan işyerlerine belirli bir süre verilmeli, bu süre içinde isimlerini değiştirmeyen firmalar derhal kapatılmalı, ait oldukları veya kendilerini öyle gördükleri topraklara kovulmalıdır! (“Paşa”yı “pasha” diye yazmayı akıl edebilen “idiot”; bu müthiş yaratıcılığınla övünüyor musun?!.)

Yedi yüz yıl önce söylenmiş şu sözün Türkçe’sine, güncelliğine ve güzelliğine bakın; yedi yüz yıl, dile kolay:

“Ete kemiğe büründüm; Yunus diye göründüm.” (Yunus Emre, 1240-1321)

“Anadilde eğitim”in kutsallığından dem vurarak beğeni toplamaya çalışan ama Türk çocuklarına yabancı dilde eğitim verilmesini isabetli bulan kimi sersemler derhal kendilerine gelmeli, her düzeydeki Türk okulunda amerikanca eğitime derhal son verilmelidir.

(Yabancı dil öğrenilmesi teşvik edilmeli, Türk gençleri emperyalizmle özellikle savaşabilmek için bu dilleri çok iyi bilmelidir; bu başka bir şey, kendi topraklarımızda amerikanca eğitim başka bir şey, dangalak! Amerikanca eğitim alan gençlerimiz, aynen onları eğiten salak hocaları gibi, “saçlarım kırıldılar, tırnaklarım uzamıyorlar, bu çiçekler ne güzel kokuyorlar, kitaplar yere düştüler” diye konuşmaya başladılar, sersem seni!.. Senin Nobel ödüllü yazarın bile “kızın bacakları çok güzeldiler” diye amerikan ağzı yazmaya başladı; her çoğul özneye mutlak çoğul yüklem öneren boktan amerikanca gibi!.. Sen, “kulaklarım uğulduyorlar, gözlerim yaşardılar, bademciklerim şiştiler, ayaklarım ağrıyorlar” diye mi konuşuyorsun ebleh, pardon “idiot”?!. Biz de artık amerikalılar gibi, bir liraya “bir lira”, iki liraya “iki liralar” mı diyeceğiz, izansız!?.)

* Türk’ü Türk yapan tüm değerler bizim gözbebeğimizdir…

Gözbebeğimize saldıranlara aynı şiddetle karşılık vermek en doğal hakkımızdır!..

Bugüne kadar sabreden Yüce Türk Milleti bu hakkı bizzat korumaya zorlanmamalı, bu konuda daha fazla tahrik edilmemelidir!..

Emperyalistler ve Domuzlar Körfezi Çıkarmacıları, Türk Milleti’nin sabrının taşmak üzere olduğunu bir an önce görmelidirler.

Mustafa Kemal imzalı not, kan kokan avuçlarına bir kez daha tutuşturulmak üzeredir!..

“Geldikleri gibi giderler!..”

(Bu söz, Marmara’daki emperyalist filolara çakmak çakmak gözlerle bakarken söylenmiş ve her şey aynen söylendiği gibi gelişmiştir!)

Hiç kuşkusuz, bu sefer de aynen böyle olacaktır!..

Allah, Türk Milleti’yle beraberdir!..

Ne mutlu Türk’üm diyene…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder