7 Mart 2010 Pazar

Köklerinden Nefret Eden Ahlaksız Kırtosbağaları

“Relaks be badi Allahaşkına; vat hepın ya?!.”

“Senin için relaks demesi kolay tabii; riski minimize etmem için boslara hemen prezentasyon yapmam gerekiyor, emercinsi…”

“Ven?”

“Essunespasıbıl!”

“Yu rayt, sori… Bu prenzantasyon meselesi beni de irrite ediyor. Maksimizasyonunu çek ettin mi, dedlayn ne? Brif aldın mı?”

“Brif için no taym, spontane bir durum. Haytek kullandım. Fiidbekten sonra her olasılığa karşı leptapta nikneymle davnlood ettim, print alıp klasifikeledim. Nanstop gidiyorum, finişteyim.”

“Komünikeyşın sentırda start almaktan başka çare yok; konsensüs sağlanırsa, domine etmek daha kolaylaşacak. Ay ting so.”

“Okey de, beni provoke etme may frend. Artık trend yang jenerasyon, hepsinin sivisini çek edip bunu deklare ettim bile. Absürd ama partnırlar departmanda fultaym çalışacak mentalitede olmayanları elimine edeceklerdir. Listi apteyd edip data bazında tekrar seyvetmem lazım.”

“Bu proseste agresif edvayzırların seni asiste etmesinin konsepte daha uygun düşeceğini sanıyorum. Rasyonalite önemli, fizıbıl olmalı.”

“So?..”

“Sosu, yu nov, tink tenk pragmatizmi kriterlere daha uygun, biraz da manipüle ettin mi tamamdır, insaydır treyding meselesi hani, of dı rekord tabii. Nosyonumuzu ve misyonumuzu unutma; ambiyansı tolore etmekte zorlanabilirler, bikerıfıl. Kombinezasyonu vulgarize etmelerine izin verme.”

“Okey…Dont vori… Şovrumda bir aysti?”

“Tenks. Ekstrem bir şey çıkmazsa bugün bilbordda gördüğüm bir haspitıla gitmem gerek; benim drayvır yeni seküritiden badigardla birlikte aşağıda bekliyor. Meybi bir başka gün. Bay…”

“Dont bi leyt may frend. Bay…”

* * *

“Yes may diir yes; yu ken taç dis!”

* * *

Bunların dedeleri Fransızcayla başlamışlardı bu kepazeliğe, o zamanın ilahları Fransızlardı çünkü; o zavallı dedeler, ilahlar gibi konuşurlarsa onlar gibi olacaklarını sanıyorlardı.

İşgalcilerine “Sahip, Sahip” diye seslenen yenilmiş, ezilmiş, hiçleştirilmiş sömürge yerlilerinden farksızdılar oysa!..

(“Sahip”; “efendimsin”, “sen benim sahibimsin”, “ben senin mülkiyetindeyim” anlamına geliyordu.)

Sonra ilah değişti, özenilen dil de…

Zamanımızda her şey basit bir züppelik gibi görünüyor başta, sıradan bir özenti veya aşağılık karmaşasından kaynaklanan bir güvensizliğin dışavurumu. (“Aşağılık karmaşası”, “aşağılık kompleksi”nin Türkçesiymiş; birkaç saniye önce öğrendim, çok da hoşuma gitti.)

Ama derinde, belki bilinçaltında, kendi halkından, kendi tarihinden, kendi dilinden nefret yatıyor; esasen kendine duyulan nefret; çünkü ilahlar ondan üstün, onlar amerika’da doğmuş!.. (Küçük “a” tabii; gücüne mi gitti?!.)

Diğer dillere eyvallah, bilmekte fayda var, hatta mümkünse birden çoğunu öğrenmeli; İngilizce, Fransızca, Rusça, Arapça, Urduca…

Ama Türkçe’yi böyle yarı amerikanca konuşmak…

Allahsız kırtosbağaları…

(Yüz yıl yaşayan şu kadim dostum bana gücenmez, onu kastetmediğimi biliyor; onu o mübarek kabuğundan öpüyorum.)

Meslek dili bu olan bilgisayarcıları, farkında olmadan böyle konuşan kimi iyi niyetli dostları, mesleki zorunluluklar nedeniyle işyerlerine yabancı isimler koymak zorunda olanları ve benzerlerini tenzih ederim; benim şu kısa çalışmamda ve öncekilerde de kimbilir ne Türkçe hataları var; ama bunu, “ihanet” kabul edilmesi kaçınılmaz olan bu rezillikten ayrı tutmak gerek tabii.

Tüm dünya dilleri içinde bir benzerinin bulunmadığına inandığım güzelim “cankurtaran”ı “ambulans”a çevirdik, şimdi nasıl yazacağımızı tartışıyoruz; rezilliğe bakın! (Bu “ambulans”ı ülkemizde ilk kez telaffuz edenin Allah bin türlü belasını versin!)

Bu sersemlikten, bu salaklıktan, bu şımarıklıktan, bu ihanetten sıkıldım artık ciğerim!

Güzelim “hastane”mizi bile “hospital/hospitıl, haspitil/artık her ne haltsa” haline getirdiler; içim acıyor be!

İnsan kendi köklerinden bu denli mi nefret eder ulan!..

Sıkıldım, bunaldım, nefret ettim; çünkü yukarıdaki yabancı sözcüklerin hepsinin Türkçe karşılığı var; olmasa eyvallah!.. ( Bir zamanlar “kompütür/kompüter/kampütır” der, nasıl yazacağımızı, nasıl telaffuz edeceğimizi tartışırdık; şimdi “bilgisayar” gibi harikulâde bir sözcük kullanıyoruz, fena mı oldu yani!)

Ama kuş kuşluğunu, züppe züppeliğini yapacak tabii…

Bence en iyisi arı duru bir Türkçe…

Bakın, ne kadar sade, öz ve anlamlı:

“Beyefendi yanlış anlamayın ama hay ben sizin taa…”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder