18 Kasım 2010 Perşembe

Gökler Hiddetinden Çatırdıyor

(Devletçilik Artık Bitti)


“Sümerbank’ın ismini tarihten siliyoruz elhamdülillah!”

Beyt-ül-mâl’e (kamu hazinesine) duyulan tüyler ürpertici kine, nefrete ve tüm zamanların en muhteşem sözü “elhamdülillah”ın bu kin ve nefrete nasıl zalimce alet edildiğine bakar mısınız!

Beyt-ül-mâlden böylesine iliklerine kadar nefret eden ve bu hazineyi kamudan koparıp zenginlere aktarmak isteyen kişi bir Maliye Bakanı!

Üstelik, aman yarabbim, üstelik Müslüman aidiyetini önplana çıkarmaktan haz duyan, bunu sık sık insanların gözüne sokan bir Maliye Bakanı!.. Elhamdülillah’ı kullandığı yere bakın!

Semavî Kitapların tümünü okudum. Kuran okumadan tek bir günüm dahi geçmiyor Allah’a şükür. Onun üzerinde değersiz kitap, belki binlerce değersiz makale yazdım. Okuduğum kitap sayısını tahmin etmem bile güç.

Ama Allah beni affetsin, kendi yazdıklarım dahil hiçbir cümle, beni bu “Sümerbank’ın ismini tarihten siliyoruz elhamdülillah!” kadar derinden etkilemedi…

İhanet, “elhamdülillah” ile bitmeseydi, üzerinde bile durmaz, acıyan mimiklerle gülümser geçerdim.

Ama kahır dolu bu cümle “elhamdülillah” ile bitiyor!

Bu etkilenmeden uzun yıllar kurtulamadım, hâlâ kurtulamıyorum, Allah izin verirse son nefesimi verene kadar da kurtulamayacağım inşallah!..

Bu cümlenin beni bu denli derinden etkilemesini Allah’ın bana verdiği en büyük nimetlerden biri olarak görüyorum ve Allah kısmet ederse son nefesime kadar da öyle göreceğim inşallah!..

Sana şükürler olsun Allahım, sana şükürler olsun yarabbim…

Bildiğiniz gibi, “hamd” Kuran’ın ilk suresinin Besmeleden sonraki ilk ayetinin ilk kelimesidir; Kuran bir anlamda bu kelime ile başlamaktadır yani. (2- Bütün övgüler, varlığın yegâne Rabbi Allah içindir.) R.İhsan Eliaçık’ın üç ciltlik muhteşem mealinde, “hamd” sözcüğü için şunlar yazıyor:

“… Mastarı ‘övmek, yüceltmek’ demektir. Kısmen övgü ve kısmen şükür ile birleşen övgü manasındadır (Elmalılı). Türkçede ‘övmek, yüceltmek, ululamak, teşekkür etmek, şükranlarını sunmak, göklere çıkarmak, ayakta alkışlamak’ kelimelerindeki manaları çağrıştırır. Kur’an’ın ilk kelimesinin hamd olması, işe ne ile başlanacağının da göstergesidir. Demek ki her şeyden önce hak bilirlik, vefa, hakkı teslim etme, kadir kıymet bilmek… Yani önce teşekkür etmesini bilmek; var oluşumuza, varlık âlemine çıkışımıza, hiçbir şey değilken bir şey oluşumuza teşekkür… Yediğimiz ekmeğe, içtiğimiz suya, soluduğumuz havaya teşekkür. Sağlığa, sıhhate, afiyete, bunca nimete teşekkür… Her işin başı besmele (sevgi, saygı, şefkat, merhamet) ise, besmelenin de başı teşekkür ve şükürdür. …” (yaşayan KUR’AN/Türkçe Meal-Tefsir/İnşa Yayınları/Nisan 2007/Cilt 1, sayfa 26)

Allahınızı severseniz bir-iki dakika tefekkür edip yukarıdaki paragrafı tekrar tekrar okur musunuz! Beyt-ül-mâl kendisine emanet edilen Müslüman, bu hazineyi/emaneti zenginlere satarken/aktarırken, manası yukarıda verilen “hamd” sözcüğünü cümlesinin sonuna eklemekte bir beis görmüyor!

Bunları bana, nereden gözüme çarptıysa, 15 Kasım 2010 tarihli Posta Gazetesi’nin 14. sayfasındaki bir manşet düşündürttü:

“Devletçilik Artık Bitti.”

Bunu Bangladeş’te Başbakan Erdoğan söylemiş.

Yukarıda sözünü ettiğim eski Maliye Bakanı’nın Başbakanı, devletçiliğin artık bittiğini anlatmış Bangladeşli yöneticilere…

Aynı gün, bir başka gazete sürmanşetten şöyle bir haber veriyordu:

“Böyle Kazık Görülmedi. TOKİ, Tunceli’deki konut ihalesini 16.2 milyona yandaş müteahhide verdi. Genç itiraz etti. İhale 8.5 milyona düştü. Kamer Genç olmasaydı, cebimizden fazladan 8 milyon çıkacaktı.” (Sözcü Gazetesi)

Sümerbank bünyesinde 1935’de kurulan Kayseri Bez Fabrikası, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kamu yatırımıydı. Türkiye’de bir dönem “kloze önlük” olarak tabir edilen ilkokul önlüklerinin kumaşları, Sümerbank memurları ile muhtarlıklara dağıtılarak, her öğrenciye “ücretsiz” ulaştırılmıştır. Ordumuzun çadır bezi, kamuflaj elbise kumaşı, postal, ayakkabı, iç ve dış giysi (erlere dağıtılan yün ve pamuklu fanila, uzun yün don dahil), polis teşkilatımızın iç ve dış giysisi, ayakkabısı, postalı, Kredi Ve Yurtlar Kurumu’nun çarşaf, nevresim ihtiyacı… Tüm bunlar Sümerbank kuruluşlarınca üretilirdi. Ve inanılacak gibi değil, ama bu Kurumlar tüm bu hibelerine rağmen zarar etmiyordu! (Milliyet Blog/Narçiçeği/17.4.2008)

İşte şeriatçı(!) Maliye Bakanının, kahrolası özelleştirmeler kapsamında, “ismini tarihten siliyoruz” nefretini Allah’a hamd ile açıkladığı kuruluş buydu!

Devletçiliği bitirmeyi ta o zamanlar kafaya koymuşlardı çünkü!

Ve beyt-ül-mâle duyduğu tarif edilemez kin ve nefretiyle hatırladığımız o Maliye Bakanının (Unakıtan) Başbakanı, bu “hamd” meselesinin sonucunu Bangladeş’te böyle açıklıyordu işte!

Allah’ın akıl sır ermez tasarruflarından/mucizelerinden birçoğunu hiç anlayamadım; ama kayıtsız şartsız imanım nedeniyle bunların tümünün bir hikmeti olduğunu kabullenerek, yine kayıtsız şartsız içselleştirdim tümünü.

Ama ihanetin bu denli acımasız oluşuna izin verilmesini hiç anlayamadığım gibi, günaha girmeyi de göze alıp bunu içselleştirmeyi reddederek Levhi Mahfuz’a muhalefet şerhi koydum hep.

Yaşamımı şekillendiren en belirgin üç kıstasın aynı cümle içinde kullanılması tüylerimi hâlâ diken diken etmeye devam ediyor:

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kamu yatırımı, tüyler ürperten bir özelleştirme ihaneti ve Kutsal Kitabımın ilk sözleri…

Kabullenemiyorum…

Allah’a binlerce kere hamd olsun; kabullenemiyorum!..

Devletçiliğe mevcudiyetlerinin tüm zerrecikleriyle düşman özelleştirmeci liberal(!) Müslümanların(!), kendilerine özgü nedenlerle içlerine sindirdikleri tek kamu yatırımı TOKİ vasıtasıyla yandaş müteahhitlere aktardıkları trilyonlar; ve tüm bu olup biteni anlayamamakla birlikte, Yaratıcı’mın kavranılamaz bağışlayıcılığına güvenerek bir kez daha koymaktan kendimi alamadığım muhalefet şerhi…

Yarabbi! İhanetlerine senin Kitabı’nın ilk ayetleriyle başlayan bu liberal(!) Müslümanlara(!) daha ne kadar müsaade edeceksin!?.

Yetmedi mi Yüce Yaratıcı, yetmedi mi?!.

Bakın bundan on yıl kadar önce, Mustafa Erdoğan’ın, Siyasal Kitabevi’nden 1988 yılında çıkan, Liberal Toplum/Liberal Siyaset adlı kitabından alıntılar yaparak şunları yazmışım:

“Liberalizmin temel değeri özerk ve özgür birey kavramıdır. İnsan, ancak eylemleri kendi özgür seçişinin sonucu ise, bir başka ifadeyle kendi kaderini kendisi belirleyebiliyorsa ve Kant’ın işaret ettiği gibi, kendi ahlâk yasasını özgürce koyup ona göre eylemde bulunabiliyorsa özerk bir varlıktır. İnsanın bu değeri, onun hiçbir biçimde başka bir şeyin aracı olarak görülmemesini ve her zaman amaç olarak görülmesini gerektirir.(Sayfa 45) (“Kendi ahlâk yasası”na dikkat edin. Y.Y.)

Başka bir deyişle, herkesin iyi hayatın (veya değerli sayılan her neyse, onun) ne olduğuna ilişkin cevabı kendi başına, kendi sorumluluğu altında vermeye ve bu hsusta herhangi bir dış zorlamaya uğratılmamaya hakkı vardır. (Sayfa 54) (“Dış zorlama”ya dikkat edin. Y.Y.)

Liberaller olarak, insanlara otorite yoluyla ‘iyi’nin ‘doğru’nun, ‘yararlı’ olanın dayatılmasını ahlâk dışı bir tutum olarak görüyor ve her yetişkin ve sağlıklı kişinin kendisi için neyin iyi olduğuna yine kendisinin karar verme hakkına sahip olduğunu kabul ediyoruz. (Sayfa 139) (Otorite yoluyla”ya dikkat edin. Y.Y.)

Ama burada bir noktayı da hatırlamak gerekiyor. İnsanın içinde duyduğu bu boşluk hissinin doğmasında bizzat dinin de rolü vardır. Bunun için, dinin güvensizliği telafi etme işlevi, hiç değilse bazı insanlar bakımından, sun’i bir ihtiyacın karşılığı olarak da görülebilir. (Sayfa 239) (“Suni bir ihtiyaç”a dikkat edin.Y.Y.)

İmdi, insanın bilincini hangi tür bilgi geliştirir?.. Her şeyden önce, süjesiyle arasındaki psişik ilişkinin ‘iman’ olarak nitelenebileceği her çeşit bilgi özgürlük bilincine ters işler, onu erozyona uğratır. Bu kategoriye özellikle din ve çeşitli ideolojiler dahil edilebilir. Dinler, en azından kozmik düzeyde özgürlük bilincinin reddi ve ‘kulluk bilincinin’ inşası temeli üzerine kurulmuş olduğu için, onların özgürlük bilincinin geliştirilmesine hizmet etmesi beklenemez. Dinlerin başka bireysel ve toplumsal işlevi vardır. Dinin özgürlük bilincini aşındırma oranı, onun kozmik düzeyden dünyevi pratikler alanına inmesi ölçüsünde artar. (Sayfa 246)”

İşte böyle!..

Bu paragraflar, bir zamanlar Müslümanları gerçekten etkilemeyi başaran Benzerleriyle Değiştirilenlerin Hikâyesi adlı kitabımdan (sayfa 294 ve 295).

Müslümanlar bu kitabımdan etkilenmişlerdi, çünkü o tarihlerde henüz iktidarda değillerdi ve dinleri henüz kozmik düzeyden dünyevi pratikler alanına inmemiş, bu nedenle özgürlükleri henüz aşınmamıştı…

“Devletçilik artık bitti”…

“Bu hususta İslamla liberalizm arasında ortaya çıkabilecek belki en ciddi gerilim faizin meşruluğu sorunuyla ilgilidir (artık.Y.Y.). Piyasa ekonomisinin, üretim faktörlerinden birinin karşılığı olan faizi esas itibariyle meşru bir kazanç olarak gördüğü malumdur (gerçeği onları etkilemiyor artık. Y.Y.). (Aynı kitabım, sayfa 257, aynı liberal yazardan alıntı.)

R.İhsan Eliaçık, yukarıda andığım mealinde Bakara 278 ve 279’u nasıl meallendiriyor:

“Ey iman edenler! Allah’ın öfkesini çekmekten sakının. Eğer gerçekten iman etmişlerdenseniz faizi terk edin. Eğer terk etmezseniz, bilin ki, Allah’a ve Peygamberi’ne savaş açmış olursunuz. …”

Zavallı yitik bilincim zavallı!..

İktidara geldikten sonra Allah’a ve Peygamberine savaş açmaktan ürpermeyen zihniyet TOKİ ihalesinde yandaşa trilyonlar aktarmış çok mu!?.

Senin iznin olmadan bir yaprağın dahi yere düşmeyeceğini bilmiyor değilim Allahım! Ve her işinde bir hikmet gizli olduğunu da…

Yine de muhalefet şerhi koymaktan kendimi alamıyorum!

Bunlar Müslüman olduklarını iddia ediyorlar yarab!

Ben bunlardan değilim!

Kayıtlara geçsin.

Ben bunlardan değilim!..

Dinin özgürlük bilincini aşırdığına inananlar sevinçlerinden zil çalıp oynuyorlar yarab; daha ne kadar müsaade edeceksin, bunlara daha ne kadar izin vereceksin?

Muhalefet şerhim ve talebim kayıtlara geçsin ey Yaratıcı!

Ben bunlardan değilim!..

Sana ve Elçi’ne savaş açmak gibi bir çılgınlık içinde olmayacağım!

Ben bunlardan değilim!

Ben devletçiliğimi geri istiyorum…

Evet, doğru anladınız liberal(!) Müslümanlar(!)…

Ebuzer’de olduğu gibi “iştirâkiyyûn mezhebi” meselesi hani!

Beni de çöle sürüp boğmak ister miydiniz?!.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder