25 Ocak 2011 Salı

Bağımsız

Kübrâ Bebek (2)


“Madem o kadar yürekli yazıyorsun da niçin tek bir kerecik TÜSİAD’a ve Kartel Medyasına karşı yüreklice yazmıyorsun beyim? Hep Müslümana vuruyorsun. Kıçıkırık yazarmış, vay be… Sizi de alemin yiğidi sanacağız. Ne farkınız var onlardan… Hadi görelim yürekler kaç okka… Vurun bakalım gerçek kan emici TÜSİAD’a ve kartel medyaya… Hadi… bu yorumu alırlarsa sevinirim editörler… Sizin yaptığınız basit iş beyim… Hükümete vurmak… Tamam oraya vurun ama birazcık da adil olun. Karşıya da vurun… Ve din sadece Müslüman olana gelmedi beyim… Herkese geldi… Nedir bu gerçek vahşi kapitalistleri ayrı tutup da Müslümana vurmak… Tamam oraya da, oradaki haysiyetsiz kapitalistlere de vurun ama dengeli olmak gerekiyor mu… Selam…”

Henüz 2.5 aylıkken açlıktan ölüp otopsi masasına yatırılan Samsunlu bebeği işlediğim “Kübrâ” adlı çalışmam için aynen bunları söylüyor, “Bağımsız” kardeşim…

Yorumlara cevap vermek zaman darlığı nedeniyle pek mümkün olmuyor; ama bu kardeşim yazısının sonunu “Selam” diye bağladığı için, hem selamı almak farz oldu, hem de sıkça gelen bu tip eleştirilere doyurucu bir yanıt vermek…

O kadar çok ve o kadar insafsızca yükleniyor ki bu “Bağımsız” kardeşim, insan hangisinden başlayacağını karar veremiyor.

En iyisi sıradan gitmek.

1) Evet, bu kadar yüreklice yazıyorum, çünkü çalışmalarımı yayınlayan kişi bana hiçbir telkinde veya sansür girişiminde bulunmuyor. Evet, bu kadar yüreklice yazıyorum, çünkü kimseyle göbek bağım yok; içimden ne gelirse onu yazıyorum Allah’a binlerce kere şükürler olsun! Evet, bu kadar yüreklice yazıyorum, çünkü kendimi Yaratıcı’dan başka kimseye hesap vermek zorunda hissetmiyorum; buna, aynen sizin rümuzunuzdaki gibi “bağımsızlık” deniyor sevgili kardeşim!

2) TÜSİAD’a ve Kartel Medyasına yönelik yazma meselesine gelince… Benim çalışmalarımda ana hedef kapitalizmin eleştirisidir; çünkü bana göre bu sistem insana rağmen bir sistemdir ve tüm hesaplarını fakir fukarayı soyup soğana çevirmek üzerine yapmıştır. Sözü geçen kuruluş ve medya kapitalist olduğunu gizlemekte midir?!. Sözü geçen kuruluşun ve medyanın kapitalist olduğu ve serbest piyasa ekonomisini benimsediği bir sır mıdır?!. Kaldı ki, bu sözü edilen kuruluşa, Kartel medyasına, bankaların içini boşaltanlara, Türkiye’yi soyup soğana çevirenlere karşı yazdığım ve Beyan Yayınları tarafından yayınlanan “Benzerleriyle Değiştirilenlerin Hikâyesi” adlı kitabım gibi bir kitap yayınlanmış mıdır bu ülkede?!. Bu kitap hâlâ kitapçılarda satılmamakta mıdır?!. Sosyalist bir Müslüman gözüyle kapitalizm eleştirisi konusunda bu kitaptan daha etkili bir kitap gösterilebilir mi?!. Tekrar ediyorum; Müslüman bir sosyalist paradigmayla yazılan ve kapitalizmin, serbest piyasanın Allah’ın muradına ne kadar ters olduğunu neredeyse matematik bir kesinlikle gözler önüne seren bu kitap gibi tek bir kitap gösterilebilir mi?!.

Bakın, size ilahi bir rastlantıdan(!) söz edeyim: Özelleştirmelerden, kamunun malının, sizin anlayacağınızı dilde Beytülmalin tüm değerlerinin Müslümandır gavurdur demeden elden çıkarılmasından sağlanan gelir aşağı yukarı 52 milyar dolar. Ve bu iktidar döneminde gavurlar tarafından yapılan kâr transferi de ne ilahi bir rastlantıdır ki yine 52 milyar dolar!..

Ne düşünüyorsunuz?

Tüm Cumhuriyet döneminde bu fakir halkın alınteriyle oluşturulan tüm tersaneler, limanlar, fabrikalar, büyük sanayi tesisleri, petrokimya tesisleri ve benzerleri özelleştirme adı altında gavurlara teslim edilmiş; ve netice itibariyle bu işlerden tek kuruş kâr elde edilmemiş!

Dünya tarihinde emsali görülmemiş bir soygun!

Bunu yapan sizin sözünü ettiğiniz kuruluşlar mı?!.

Bu özelleştirmeleri TÜSİAD, MÜSİAD, İhracatçılar Birliği ve benzer kuruluşlarla kartel medyası mı yaptı?!.

3) “Hep Müslümana vuruyorsun!” eleştirisi pek sık aldığım bir eleştiri doğrusu; peki, buna yani bu tavrı koymaya ne zaman başlamışım? Müslümanlar iktidara geldiğinde… Çünkü bu Müslümanların aslında İslam’a ihanet ettiğini göstermeye çalışıyorum! Müslüman bir adam kapitalizmi ve serbest piyasa ekonomisini böylesine vahşice uygulama hakkına sahip olabilir mi?!. Diğer yönden, -ne demekse- Müslüman’a vurmak, aslında ciddi bir özeleştiri yapmak değil midir?!. Bu satırların yazarı fakir Müslüman değil mi?!.

Anafikri nasıl olur da gözden kaçırırız!

Nedir anafikir?

Nefsine yenik düşen insanoğlu servet sahibi olmak için insan kardeşlerini soyup soğana çevirmekte tereddüt etmez; ama bir Müslüman bunu yapamaz, çünkü bu durumda tuz kokmuş demektir ve hiçbir müslümanın insanlara bunu dedirtme hakkı olamaz!

Neden?

Müslüman adam şerefli adamdır çünkü!

(Bundan, Müslüman olmayanın şerefli olmadığı anlamı çıkmaz, Müslüman olmayan nice şerefli insan tanıyorum; ama bir adam “Ben Kuran bağlısıyım.” diyorsa, bunun -örneğimizde- ekonomik vecibelerini yerine getirmesi, yani bu konuda duyarlı davranması gerekir! Duyarlı davranmıyor, hatta bunun tam tersini yaparak insanları Allah ile aldatıyorsa bu durumda sessiz kalmak mümkün müdür?!.)

4) “Alemin yiğidi olmak” meselesi…

Böyle bir iddiamız yok Allah’a şükür, çünkü böyle bir yeteneğimiz yok!

5) “Ne farkınız var onlardan!”a gelince…

Çok farkımız var “Bağımsız” kardeşim, çok farkımız var!

En başında, bu fakir hiçbir partiye, gruba, cemaate veya özgürlüğünü sınırlayacak hiçbir yere göbekten bağlı değil! Bu fakirin, Mehmet Koca’nın deyişiyle, hiçbir surette “ikbal avcılığı hedefi” yok! Bu fakirin -kitapları dahil- çalışmaları telif hakkını içermiyor; bedelsiz yani… Bu fakir özgürlüğünü, “farklılığını” büyük ölçüde buradan alıyor… Bu fakir için birazcık insafı olan hiçbir Allah’ın kulu “yandaş” sıfatını kullanamaz! Bu sıfat ille de kullanılacaksa, bu fakir için “emek yandaşı”, “Kuran yandaşı” sıfatı kullanılabilir! Kaldı ki, bu eleştirilere muhatap olan “Kübrâ” isimli çalışmada sadece Müslümanlara eleştiri yok; solculara, sosyalistlere ve komünistlere de var. Bunun en önemli göstergesi de, o çalışmanın bu satırların yazarı fakiri de içine alacak cümlelerle sonlandırılması… O çalışma ciddi bir özeleştiri aslında!

6) “Hadi görelim yürekler kaç okka!” meselesi…

Bu fakirin yüreğinin kaç okka olduğunu Amerikan 6. filosu bile gördü sevgili kardeşim; bu fakirin yüreğinin kaç okka olduğunu 1 Mayıs 1977’de Intercontinental Oteli’nin (bugünkü The Marmara) 4. katından emekçilerin üzerine ateş açan CIA ajanları bile gördü; siz görseniz ne olur, görmeseniz ne olur!

Diğer taraftan, bu fakirin bugüne kadar yazdıkları yüreğinin kaç okka olduğunu göstermiş olmalı! Gerçek kan emicilere ve kartel medyasına nasıl vurduğunu görmemek için bu fakirin hiç tanınmamış olması gerekiyor; ki bu konuda yapabileceğim bir şey yok. Ayrıca hangi kartel medyasından söz ediyorsunuz artık; birkaç gazete ve televizyon kanalı dışında muhalif medya mı kaldı!

7) “Bu yorumu alırlarsa sevinirim editörler.”

Bu fakirin yazdığı her yerdeki her editör, içinde açıkça küfür olmayan her türlü eleştiriyi alır sevgili “Bağımsız” kardeşim; siz bu konuyu dert etmeyin, çünkü burası kartel medyası değil!

8) “Sizin yaptığınız basit iş beyim… Hükümete vurmak…”

Bu eleştiriye cevap vermek bile abes; bunun neresi basit!

Türkiye’nin, tarihinde görülmemiş bir hızla faşizme yelken açtığı bugünlerde kolay olan hükümeti eleştirmekse, zor olan nedir sizce; muhalefeti eleştirmek mi?!.

9) “Birazcık adil olmak.”

“Hakka riâyetkârlık, hak tanırlık, haklılık, doğruluk.”; sözlükler böyle tanımlıyor “adalet”i… Ne yapsaydım yani; kahrolası vahşi kapitalistler orta yerde dururken, halkın iliğini kemiğini emen hakim sınıflar ortada dururken, son sekiz yıl içinde aniden Karunlaşan eski Harunlar ortada dururken, bütün suçu, daha iki buçuk aylıkken açlıktan ölen/öldürülen Kübra bebeği mi yükleseydim?!.

Sizin adalet anlayışınız bu mu?!.

10) “Ve din sadece Müslüman olana gelmedi beyim… Herkese geldi… Nedir bu gerçek vahşi kapitalistleri ayrı tutup da Müslümana vurmak…”

Bu, hangi dinden söz ettiğinize bağlı “Bağımsız” kardeşim! Yoksuldan, fakir fukaradan, zulme uğrayan kesimden yana tavır koyan din mi; yoksa zekatı verilmiş sınırsız servetlere, yani yoksulun kalleşçe ezilip sömürülmesine cevaz veren bu tuhaf din mi?!. Hangi dinden, hangi dindardan, hangi Müslümandan(!) söz ediyoruz burada! Bakara 219’u, Nahl 71’i, Nisa 75’i ve daha yüzlerce ayeti yok sayan bu tuhaf dine siz Müslümanlık diyorsanız, bu sizin sorununuz! “Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir!” diyen Allah’ın Elçisi’nin bu sözüne karşılık; bırakın komşusu aç yatarkeni, komşusunun 2.5 aylık kızının açlıktan öldüğü, açlıktan öldürüldüğü bir sistemden söz ediyoruz burada; siz hangi Müslümanlıktan söz ediyorsunuz! İslam’ın uygulandığı bir ülkede, sigortasız çalıştırıldığı için sakat kaldığında malulen emekli olamayan ve bir ayağı olmadığı için çalışamayan, dolayısıyla ailesini besleyemeyen babanın henüz iki buçuk aylık bebeğinin öldüğüne şahit olunabilir mi; orada İslam’ın varlığından söz edilebilir mi! Bu ne biçim sistemdir, bu ne biçim düzendir; bu ne insafsızlıktır, bu ne kalleşliktir, bu ne Allahsızlıktır böyle! Aynı gün, dikkat edin aynı gün, bebeği için mama çalan genç bir anne Antalya’da çocuğuyla birlikte hapse atılmadı mı! Bu ne biçim sistemdir; bu ne Allahsızlıktır böyle sevgili “Bağımsız” kardeşim; bu ne ahlâksızlıktır, bu ne zulümdür, bu ne insafsızlıktır böyle!?.

Bunları eleştirmeyeceğiz de neyi eleştireceğiz?!.

Bu ülkeyi sekiz yıldır Müslümanlar yönetmiyor mu?!.

Temel hatanızın “gerçek vahşi kapitalistleri ayrı tutup da Müslümanlara vurmak” sözünüzde yattığını; “gerçek Müslümanlar”ın(!) da artık vahşi kapitalistleştiğini göremiyor musunuz?!. Bu fakirin çalışmalarında, namazında niyazında, alçak gönüllü, merhametli, içi tüm yaratılmışlara iyilik yapmak arzusuyla dolup taşan bir Müslüman’ın eleştirildiğini gördünüz mü hiç?!. “Müslümanlara vurmak” sözünün bu fakiri nasıl da kahredeceğini düşenemiyor musunuz?!. Çalışmalarının hemen hepsinde Kuran’dan ayetler okuyan birine karşı bu ne insafsızlıktır sevgili “Bağımsız” kardeşim?!. İnsanları Kuran ile, Sünnet ile, Din ile, ezcümle Allah ile aldatanları görmezden mi gelmeliyim yani! Ebuzer’i öldürüp çöle gömenlerle aynı güzergâhı takip etmemi mi bekliyorsunuz benden?!. Ellerindeki 10.000 liralık çantalarla, parmaklarındaki 100.000 liralık mücevherlerle, bileklerindeki 70.000 liralık saatlerle gezenleri görmezden gelmemi mi bekliyorsunuz yani!?.

Evet, “din herkese geldi”; ama bazıları egolarına yenik düşüp bu dini bir kenara fırlatıp atmakla kalmadı; kitleleri sömürmek, varını yoğunu elinden almak için kullanmaya başladı; bunu göremiyor musunuz?!.

11) “Dengeli olmak” meselesi…

Buna katılıyorum ve bunu yapmaya çalışıyorum zaten, yapmak istediğim bu; ama belli oluyor ki anlatamadığım şey de bu işte!

12) Selamınızı kabul ediyorum ve ben de size selam ediyorum.

Sonuç:

Aksırıncaya kadar, tıksırıncaya kadar yiyip öküz gibi geğirdikten sonra elhamdülillah çekenlerin gemi azıya aldığı bu ülkede, siz de bu fakir de nefislerimize yenik düşüp birbirimizi alt etmeye çalışırken, kimbilir daha ne Kübra bebekler açlıktan ölmek üzere…

Bakın “O”, hem size, hem bana ne diyor:

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz, bizi, halkı zulme sapmış şu kentten çıkar; katından bize bir dost gönder, katından bize bir yardımcı gönder.’ diye yakaran mazlum ve çaresiz erkekler, kadınlar, yavrular için savaşmıyorsunuz!” (Nisa, 75)

Size bir sorum var sevgili “Bağımsız” kardeşim:

Yukarıdaki Allah sözlerinde, sigortasız çalıştırıldığı bir işyerindeki kaza sonucu ayağı bileğinden kopan ve sakat kaldığı için çalışamayan babayı (“mazlum ve çaresiz erkekler”), sadece çay içip ekmek yediği için sütü oluşmayan ve bu nedenle emziremediği, başka kaynaklar bulup da besleyemediği bebeğini kaybeden anneyi (“mazlum ve çaresiz kadınlar”) ve henüz 2.5 aylıkken açlıktan ölüp otopsi masasına yatırılan küçük Kübrâ’yı (“mazlum ve çaresiz yavrular”) göremiyor musunuz?

Bu çalışmayı da o mazlum ve çaresiz Kübrâ bebeği anlattığım çalışmayı bitirdiğim gibi bitireceğim sevgili kardeşim:

Siz, ben, o…

O gün kaçacak bir yer, sığınılacak bir delik arayacağız.

Ama size garanti ederim:

Bulamayacağız…

1 yorum:

  1. Yılmaz Bey,yazılarınızı iyi izleyen bir okurunuzum. Size bir yazı iletmek istedim. Fakat, skyturk.net uzantılı e-posta adresinize gönderdiğim iletiler sürekli geri dönüyor. Size yazı gönderebileceğim başka bir e-posta adresiniz varsi, bildirirseniz sevinirim. Selam ve başarı dileklerimle. Rifat Çalışkan
    E-posta:rifatcaliskan68@mynet.com

    YanıtlaSil