22 Ocak 2011 Cumartesi

Mendilci Teyze

Kırmızı ışığa yakalanayım diye özen gösterirdim.

Kısa bir süre için bile olsa, yeşile çalan o elâ gözlerle temas kurmak ne olduğumu, kim olduğumu, daha da önemlisi ne ve kim olmam gerektiğini hatırlatan eşsiz bir ders olurdu bana.

Asla dilenmiyordu.

Asla!..

Abartmıyordu, yılışmıyordu, kendini acındırmıyordu.

Asla!..

İsyandan yorulmuş mimiklerinin arasından bazen yeşil, bazen de elâ elâ bakarak sadece tebessüm etmeye çabalıyordu.

Kısa, bir an süren, sade bir tebessüm. Ve arkasından yine kısa, sade bir teşekkür.

Hepsi bu!..

xxx xxx xxx

Altmışlı yaşlarda olmalıydı.

Göze batacak kadar zayıf, uzunca boylu, esmer biriydi.

Başında hep o yeşil bere olurdu; yazın güneşten, kışın soğuktan korunmak için olsa gerek. Dizlerinde biten bir pardesü ve eski ama temiz, düz ayakkabılar. Çenesine doğru kıvrılmış sağ elinde küçük bir mendil paketi, sol elindeki küçük naylon torbanın içinde de diğer mendil paketleri…

Teşekkür etmek için ağzını açtığında eksik dişlerini görebiliyordunuz. Doğal olarak, tüm dişleriyle yaşlanabilen mutlu azınlıktan biri değildi; bu kahrolası yaşam şartlarında yaşıyorsanız, dişiniz çürüdüğünde çektirmekten başka çare bulamıyordunuz çünkü!

Teşekkür etmek için ağzını açtığında, o muhteşem gözlere rağmen çirkin görünüyordu. Bakımsız ve çirkin göründüğünün farkında olmalıydı; çünkü konuşurken elindeki mendil paketini ağzına doğru götürüyor, eksik dişlerinin görünmemesi için çaba gösteriyordu.

Başkalarının lütfuna mahkûm edilmek ve çirkin göründüğünün farkında olmak…

Mimiklerindeki o yorgun isyan bu ikisinden kaynaklanıyor olsa gerekti.

xxx xxx xxx

Mendilci Teyze, Türkiye’de milli gelirin % 80’inin nüfusun sadece %20’si tarafından gaspedildiğini, borsa ve faiz kazançlarının % 70’inin yabancılara vergisiz olarak gittiğini, yabancı yatırımcının son iki yıl içinde 52 milyar dolar kâr transferinde bulunduğunu, milli gelirin 10.000 dolara(!) yükseldiğini; kendi çabasıyla yaratabileceği katma değer hariç, her yıl 33.000.000.000.000 dolar tutarında rızkın gezegen kaynakları biçiminde Allah tarafından insanoğluna hibe edildiğini, bu tutardan payına düşen kısmının bir başka insanın lütfu olarak değil, Allah’ın bir hakkı olarak tescil edildiğini hiç bilmedi, bilemedi…

xxx xxx xxx

(33 Trilyon doları 7 milyarlık dünya nüfusuna bölerseniz, her bir fert için ayda asgari ücret düzeyinde bir bedele ulaşırsınız; bu dört nüfuslu bir aile için ayda 2.400 lira yapar! Bu muazzam/müthiş/olağandışı bir tespittir; insanoğlu hiç çalışmasa bile Yaratıcı onu her ay bu kadar rızıklandırmakta, ama bu rızık başkaları tarafından gaspedildiği için Arz nüfusunun % 94’ü bundan mahrum kalmaktadır. Dünyadaki zengin sınıf, Arz nüfusunun % 6’sını oluşturmaktadır ve bu rızık bu % 6 tarafından sözün tam anlanıyla gaspedilmektedir! Ambar doludur, ama yoksulların bu ambara ulaşması Arz nüfusunun bu küçücük yüzdesi tarafından kalleşçe engellenmektedir!)

xxx xxx xxx

Mendilci Teyze, çektirdiği dişleri, temiz ama pejmürde kıyafeti, isyandan yorulmuş mimikleri, kendisine bir lütufmuş gibi sunulan cebindeki bozuk paraları ve çiğnetmemeye özen gösterdiği insanlık onuruyla geçip gitti.

“Haberiniz yok mu?” dediler, “Geçen hafta öldü o teyze…”

“Geçen hafta öldü o teyze…”

Kendimi tekrar tekrar sınamamı sağlayan, beni durmaksızın muhasebe yapmaya iten, dönem dönem kendimden nefret ettiren o yeşile çalan elâ gözler yok artık…

Mendilci Teyza sandığımız, böyle sanmakla kendi kendimizi kandırmamıza vesile kıldığımız, üç beş kuruş bozuk para uzatırken şişkin egolarımızı tatmin ettiğimiz o Levhi Mahfuz görevlisi yok artık!

Ama…

Yeşile çalan o elâ gözlerden milyonlarcası hâlâ aramızda!

Bu karda kıyamette, soğuk duvarların arasında, eski battaniyenin altına sığınıp aç aç uyumaya çalışan o çocukların yoksul babası mesela… Borcunu ödeyemediği doğalgazı kesildiği için, “Her gün soğuktan donuyorum yavrum!” diye ağlayan o yaşlı kadın mesela… “Artık merketin önünden geçemiyoruz!” diye yakınıp duran o irikıyım adam mesela… Geçen gün gecekondusu başlarına yıkılan o aile mesela…

Yeşile çalan elâ gözlü mendilci kadın sandığımız o “hüzünlü tanıklar” her tarafımızda!

Bunu kayıt altına aldırdığının farkında olsun olmasın, “Lütuf değil, hak!” diye arşı inleten o iç çekişler semalarımızda yankılanıp duruyor…

xxx xxx xxx

Bu kadar Müslüman ve bu kadar solcu/sosyalist/komünist…

Bu, bu iki kesimin ayıbı!

Bu ve benzer kalleşliklerin sorumlusu bu iki kesim!

Diğerleri mi?

Boşverin onları.

Onların böyle bir derdi yok.

Hiç olmadı ki!..

xxx xxx xxx

Güzel hikâyeydi, değil mi?!.

Ama yarım kaldı.

“Bir gün” tamamlanacak…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder