21 Eylül 2010 Salı

Örümcek Ağından Ev Yapanlar

Ben bunların ciğerini bilirim!

Nereden bilirim, nasıl bilirim peki?

Kuran okurum çünkü!

İşte dayanamadıkları, katlanamadıkları, hazmedemedikleri şey bu!

Kuran’ın en temel göstergelerinden/ayetlerinden/işaretlerinden biri de Kalem Suresi’nin 9. ayetidir.

Bu adamlar, bu ayeti kitlelere bir kez dahi okumamış, bu göstergenin ne anlama geldiğini ümmete bir kez olsun anlatmamışlardır!

Neden?

Çünkü bu gösterge/ayet, bunların neden Kuran ve Hz.Muhammed düşmanı olduklarının en temel kıstaslarından birini sunmaktadır Müslüman vicdana da ondan!

Bunlar, Kuran ve Hz.Muhammed düşmanıdırlar!

Denilebilir ki, “E, bunlar Kuran’ı, Allah’ın Elçisi’ni ağızlarından düşürmeyen kimseler; nasıl olur da bunların Kuran ve Hz.Muhammed düşmanı olduklarını iddia edebilirsiniz?”

Buna “Stockholm Sendromu” deniyor.

Bu bilimsel tanımlamanın meali, “rehin alınan kişinin rehincisine duyduğu takıntı”dır.

Kuran ve Hz.Muhammed bunları rehin almıştır, bunlar işte bu nedenle Yaratıcı’yı ve Elçisi’ni ağızlarından düşürmezler/düşüremezler.

Yaratıcı, O’nun Kitabı Kuran ve bu Kitabı tebliğ eden Elçi bunları öylesine çaresiz bırakmıştır ki, “rehin alınmak” bunlar için söylenebilecek en hafif sözdür!

Kalem Suresi’nin 9. ayeti mealen ne diyor?

Cevabı beklenmeyen soru cümlelerine soru işareti konmaz; bakın üstteki cümlenin sonunda bu işaret var, soruyorum çünkü!

Bilmezler/bildirmezler, konuşmazlar/konuşturmazlar, cevap vermezler/verdirmezler!

Ama daha da önemlisi var:

Sormazlar/sordurmazlar!

Tekrar soruyorum; Kalem Suresi’nin 9. ayeti ne diyor?

Sizi gidi kırtosbağaları sizi!

Sizi gidi müşrikler sizi!

“İstediler ki, sen alttan alıp gevşek davranasın da onlar da yumuşaklık göstersin.” (Kalem, 9)

Bu ayet direkt olarak Hz.Muhammed’e, Kuran’da yer aldığına göre dolaylı olarak da bize hitap ediyor.

Hz.Muhammed’e neden kızıyorlardı, neden alttan alıp gevşek davranmasını istiyorlardı; Hz.Muhammed alttan alıp gevşek davransaydı onlar neden ve nasıl yumuşaklık göstereceklerdi peki?

Kimdi bunlar?

Mekke oligarşisi tabii; tefeci bezirganlar yani, murabaha sermayesi!

Bunlar namaz kılıyorlardı, oruç tutuyorlardı, zekât veriyorlardı, Kâbe’yi tavaf ediyorlardı ve çok daha önemlisi Allah’a inanıyorlardı…

Ne diyor Ankebut, 61:

“Onlara, ‘gökleri ve yeri kim yarattı, Güneş’i ve Ay’ı kim boyun eğdirdi?’ diye sorarsan, mutlaka şöyle diyecekler: ‘Allah!’ Peki nasıl döndürülüyorlar!”

Bu kırtosbağaları, bu müşrikler, bu tefeci bezirganlar, murabaha sermayesine sahip bu müşrikler Allah’a inanıyorlardı; zaten “müşrik” olmanın birinci şartı da bu değil miydi! (Müşriğin müşrik olması için öncelikle Allah’a inanması gerekir ki, “eş koşarak” pislikleşebilsin.)

Peki; Sureye ismini veren “Örümcek”, yani “Ankebut” nereden geliyordu:

Bu ayet, adını, bu murabaha sermayesine sahip kırtosbağalarının inançlarının örümcek yuvasına benzetildiği 41. ayetten alıyordu. Ne diyor bu ayet: “Allah’tan başkasını yâr edinenin durumu, kendisine ağ örerek ev yapan örümceğe benzer. Halbuki iyice bilseler, evlerin en çürüğü örümcek evidir.”

Kendilerine mallardan mülklerden ağ örerek ev yapan bu tipleri kalbinden vuran can alıcı soruyu tekrar soruyorum:

Allah’ın Elçisi’nden istedikleri neydi, neden Elçi’nin alttan alıp gevşek davranmasını istiyorlardı; Hz.Muhammed alttan alıp gevşek davransaydı bu uğursuz tipler neden ve nasıl yumuşaklık göstereceklerdi?

Sizi putataparlar sizi!

Kuran’dan öylesine uzaklar ki, bu sözlerimi “çok kaba” bulup, kızıyorlar bana!

Bakın, sözünü ettiğimiz Kalem Suresi nasıl devam ediyor:

10. Şunların hiçbirini tanıma: Çok yemin eden, bayağı-alçak,
11. Alaycı/gammaz, koğuculuk için dolaşıp duran,
12. Hayrı engelleyen, sınır tanımaz-saldırgan, günaha batmış,
13. Kaba/obur, bütün bunlardan sonra da soyu bozuk, kötülükle damgalı.

Ve bakın, bir sonraki ayet Allah tarafından nasıl düzenlenmiş:

14. Mal ve oğullar sahibi olmuş da ne olmuş!

İşte Allah’a, Kuran’a ve onu tebliğ eden Peygamberimize bu 14. ayetteki “mal” meselesi yüzünden kızıyorlardı; çünkü her şeyden vazgeçmeye razılardı, ama mesele “mal” olduğu zaman hiddetten çıldıracak hale geliyorlardı!

Aynen bugünküler gibi!..

Birkaç çalışmamda Ebuzer’den söz etmiştim ya; kalemşörleri hemen devreye girip benim “hayal ürünü bir Ebuzer yarattığımı” ileri sürerek “küfür ve hakaret” kısmını tetikçilerine bırakma “lütfunu” göstermişler. Gazetelerindeki “sözüm ona okuyucu yorumlarında” ne terbiyesizliğimiz kalıyor, ne ahlâksızlığımız!

Sonra bunlara “kırtosbağaları” dediğimde kızıyorlar!

Kalem Suresi benim muhayyelemin bir ürünü mü?!.

Hem, Ebuzer fakir değilmiş ki, evi varmış, tarlası varmış falan!

Ne olacaktı peki? Sokaklarda mı yatıp kalkacak, namerde el açıp dilenecek miydi yani?!. Ben, tüm tarlalarımızı, evlerimizi, bankadaki paralarımızı toplayıp denize mi atalım diyorum?!. Tabii ki her Müslümanın/insanan evi olacak, tarlası olacak, gereğinde arabası olacak; bunda ne var?!. Sersem tipler, Kuran’ı anlamaktan öylesine acizler ki; sanıyorlar ki, benim gibi Kuran okuyanlar, herkes açlığından ölsün istiyor!

Allah’ın nimeti herkese bölüştürülse ve herkes ailesini şerefli bir biçimde, namerde-ite kopuğa muhtaç olmadan geçindirebilse fena mı olur yani?!. (Aslında bu soru anlamsız, çünkü bu mesele senin takdirine bırakılmamış; rızıklarda, mal ve mülkte eşitliği emreden O çünkü! Hadi Kuran okumuyorsunuz, belki bu satırlar gözünüze ilişir diye hatırlatıyorum sadece!)

Aynı soruyu tekrar soruyorum be hey gafiller:

Namaz kılan, oruç tutan, Kâbe’yi tavaf eden, zekât veren ve Allah’a inanan bu uğursuz takımı, Allah’ın Elçisi’ne, sevgili Peygamberimize neden bu denli kızıyordu?!.

Çünkü onların putları Lât, Uzza ve Men’ât’tan ibaret değildi!

Onlar “malı/mülk”ü de ilah edinmişlerdi!

Ve Hz.Muhammed “Mülk Allah’ındır!” diyerek onları en zayıf yerinden yakalamış, rehin almış, en değerli putlarını paramparça ederek yere sermişti!

“Lailaheillallah!”

İşte, Allah’ın Elçisi’nin söylediği farklı şey buydu ve bu uğursuz takımı bunu hazmedemiyordu! Bu nedenle o Muazzez Elçi’nin alttan almasını, yumuşaklık göstermesini istiyorlardı!

Yumuşak davranıp alttan alsaydı -mallarına karışmasaydı-, O’na para verecekler, mal mülk verecekler, hatta O’nu kral yapacaklardı; ama o Allah’ın Kitabı’nı tebliğ ediyordu.

O’nun puta ihtiyacı yoktu!

“Mallarınız sizin değil, Allah’ın!” diyordu Hz.Muhammed ve bu malların insanlar arasında paylaştırılmasını istiyordu; çünkü bu uğursuzların bu mallara mülklere taptığını görüyor, biliyor, kahroluyordu!

Ne diyor Alemlerin Rabbi:

“Kimi insanlar, Allah’tan başkasını O’na ortak koşar ve Allah’ı sever gibi onları severler.” (Bakara, 165)

Peki; bu uğursuz takımı bunu kabul eder mi?

Etmez!

Nereden biliyorum peki?

Kuran okuyorum çünkü!

“Onların hepsini bir gün huzurumuzda toplayacağız. Allah’a ortak koşanlara, ‘Hani nerede o ortak sandıklarınız?’ diyeceğiz. Çaresizlik içinde sadece şöyle diyecekler: ‘Rabbimiz Allah’a yemin ederiz ki, ortak koşuyor değildik.’” (En’am, 22-24)

“Onlar, ‘Ey Şuayb! Atalarımızın taptıklarını terk etmemizi veya mallarımız hususunda dilediğimizi yapmamamızı sana namazın mı emrediyor? Aslında sen halim selim, aklı başında birisin’ dediler.” (Hud, 87)

(“Aslında sen halim selim birisin”e dikkat edin; Peygamberin yumuşamasını umut ederek yağcılık yapıyorlar; “tamam” diyorlar aslında, “Allah’a inanalım, namaz kılalım da mallarımıza neden karışıyorsun ey Şuayb!” Aynısını Hz.Muhammad’e de yapmışlardı, Kalem Suresi bunu anlatıyor işte.)

Bundan on yıl önce bu ayeti kitaplarımdan birine koyduğumda çok hoşlarına gitmişti; bugünse salya sümük ağlayıp, küfür edip duruyorlar!

Neden?

Bu on yıl içinde ne değişti?!.

Bunun cevabını vermeyeceğim bu kırtosbağalarına; kendileri anlasınlar, nereden nereye geldiklerini kendileri kavrasınlar diye özellikle yapacağım bunu!

Şu kadarını söylemekle yetineceğim: O gün Hz.Şuayb’e neden kızıyorlardıysa, bugün de Hz.Muhammed’e ve tebliğine bu nedenle kızıyorlar işte!

Hz.Şuayb’e (O’na selam olsun) namazı, bu kırtosbağalarının malları üzerindeki tasarruf hakkını kısıtladığı için kızıyorlardı; Hz.Muhammed’e (O’na selam olsun) de “Lailaheillallah” dediği için kızıyorlar ve bunu açıkça söyleyemeyecekleri için de kin ve nefretlerini Ebuzer üzerinden yöneltiyorlar O’na!

Allah’ın her iki Elçisi de aynı şeyi söylüyordu; çünkü söyleten aynıydı!

İkisi de “Lâilaheillallah” diyordu!

İkisi de “Mülk Allah’ındır!” diyordu; çünkü bunu dedirten aynıydı!

İkisi de, “Mallarınızı Allah’ı sevdiğiniz kadar severek şirke düşüyorsunuz, necisleşiyorsunuz, pislik haline geliyorsunuz!” diyordu!

Putataparlar, müşrikler işte bu nedenle kızıyorlardı Allah’ın Elçisi’ne!

Allah’ın üretim araçlarını (suyu, toprağı, tabiatı, tohumlayıcı olan rüzgârları, her türlü yiyeceği sunan denizleri, karşılıksız verdiği ekinleri, meyveleri velhasıl insanın tüm rızkını) gaspeden bu sermaye sahiplerini savunmak size mi düştü ey Müslümanlar; bundan hicap duymuyor musunuz?!. Bırakın bana bu tekelci sermaye sahipleri, emperyalistler, tefeci bezirgânlar saldırsın, size ne oluyor?!. Bakara 219’u, Nahl 71’i, Nisa 75’i anlatan birine saldırmak size yakışıyor mu; bu ayetler benim muhayyelemin ürünü mü?!.

Siz Müslümansınız be; Allah’ın nimetlerinin Allah’ın kulları arasında paylaştırılması gerektiğini söyleyen -yani Kuran okuyan- birine saldırmak size yakışıyor mu?!.

Sizi, cevabını vermediğim o soruyla başbaşa bırakıyorum:

On yıl içinde ne değişti de Kuran okuduğum için bana kızmaya başladınız?!.

Bu beş para etmez tehditlerinizden korkacağımı, geri atım atacağımı, “yumuşaklık göstereceğimi” mi sandınız yoksa!?.

Benim arkamda Hz.Muhammed var, benim arkamda Kuran var, benim arkamda Alemlerin Rabbi var, Allah var Allah!..

Siz kimsiniz be!

“İman ettik” demekle kurtulacağınızı, sınavdan geçmeyeceğinizi mi sanıyordunuz yoksa?!. (Örümcek/Ankebut, 2)

Yürüyün birarder, adamı hasta etmeyin!

“O halde sizin dininiz size, benim dinim bana” arkadaş! (Kafirun, 6)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder