10 Şubat 2011 Perşembe

İnsan Olmak

Mikroorganizmalar…

Lahana, turp, akasya ağacı…

Karıncayiyen, çakal, maymun…

Bunların tümü canlı.

En tepede bulanan ise insan.

Mükemmel bir beyin, konuşarak ve yazarak iletişim kurabilme yeteneği, bir çift mükemmel el ve ateşi kullanabilip uygarlık kurma becerisi…

Tüm bunların karşılığı olarak “vicdan” denen o “iç ses” ile kısıtlanış(!) ve “basiret” denen o “görüş” ile sınanış.

xxx xxx xxx

“Ne manyaklar var, değil mi abi!..”

Elli-altmış yaşlarında olmalıydı. Takım elbisesinin üzerine dizlerinin hemen altında biten bir palto giymişti. Patlayan borulardan sızıp küçük bir gölcük oluşturan çamurlu suyun üzerine eğilmiş, elindeki küçük dal parçasıyla suda çırpınan küçük böcekleri ve sinekleri kurtarmaya çalışırken, yanımdaki otopark görevlisiyle onu izlediğimizden habersizdi. Paltosunu kucağına kadar sıyırmıştı, ama ayakkabılarını ve pantolonunun paçasını çamurlanmaktan kurtaramamıştı.

“Ne manyaklar var, değil mi abi!..”

Otopark görevlisine bakıp belli belirsiz tebessüm etmekle yetinmiştim; çünkü ne söylemem gerektiğini bilmiyordum.

xxx xxx xxx

Merhamet…

“Şefkat gösterme, acıma, birini esirgeme”, sözlük böyle tarif ediyor; acıyarak ve esirgeyerek sevme yani…

Sanırım önşart bu; çünkü içine üflenen “Nefes” bunu zorunlu kılıyor; zira o “Nefes” de bundan müteşekkil.

Önce merhamet…

Bildiğimiz kadarıyla, milyonlarca canlı türü içinde bunu ziyadesiyle başarabilme potansiyeline sahip tek tür.

“Vicdan” ve ondan kaynaklanan “merhamet” yoksa, “insan” da yok…

xxx xxx xxx

“Senin kafan karışık, sen rotanı kaybetmişsin!..”

xxx xxx xxx

Bana bunları düşündürten şey, bir dostun yukarıdaki ithamı oldu.

“Senin kafan karışık, sen rotanı kaybetmişsin!..”

Sanırım haklı bu dost…

Kafam karışık ve rotamı kaybetmişim gerçekten…

Ama bir ihtimal daha var:

Ya bu kafa karışıklığı iyi bir şeyse; ya rotayı kaybetmek, aslında zalimlerle aynı istikamete gitmemekle eş anlamlıysa…

xxx xxx xxx

Rota ne?

Paylaşmaya yanaşmayan insanoğlunun Arz’ı durdurulamaz bir biçimde felakete sürüklemesi…

Kıyımlar, yıkımlar, katliamlar, mahvedilen çevre, tükenen-kirlenen doğal kaynaklar, çölleşen ormanlık alanlar…

Bir tarafta, muazzam boyutlarda olduğu için har vurulup harman savrulan değerler; diğer tarafta, yokluk içinde inim inim inleyen milyonlar…

Geçenlerde gazeteler yazdı:

İki Arap şeyhi, üreticilere iki adet saat siparişi vermiş; her biri 16 milyon Yuro… Tek bir saat 16 milyon Yuro.

Ama üç yüz milyonluk Arap dünyasının hali ortada işte. Tunus’ta kendini yakan üniversite mezunu bir işsizin tetiklediği olaylar ortada… İnsanlar ellerinde ekmeklerle gösteri yapıyorlar.

Geçen gün açlıktan ölen Kübra bebek gözlerini gözlerime dikmiş, acınası aczimden dolayı tahakküm eden bakışlarla süzüyor beni!

Ülkemi “dönüştüren” abd emperyalizminin ellerini ovuştururken çıkardığı ses kulaklarımda yankılanıyor!

Kafam karmakarışık…

xxx xxx xxx

İçindeki “o Nefes”i söküp attığınızda insan vicdansız bir hayvana dönüşüyor ve kaçınılmaz bir biçimde o malum rotaya yöneliyor; nedir o rota?

İnsanın insana kulluğa mahkûmiyeti ve yozlaşmışlık içinde mahvoluş!

Reddediyorum!

Bu kadar net!

Reddediyorum!

xxx xxx xxx

“Senin kafan karışmış, sen rotanı kaybetmişsin!”

Haklısın ciğerim.

Şükürler olsun ki haklısın…

Lahana, turp, karıncayiyen ve maymun…

Ve ayakkabıları ile pantolonunun paçası çamurlanan adam.

Haklısın ciğerim.

Şükürler olsun ki haklısın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder