2 Kasım 2009 Pazartesi

İnsanın Acınası Çürümüşlüğü

İnsan, şu görece gerçekten inanılmayacak kadar kısa ömründe, bazen hiçbir şeyin yapılamayacağı, belki tek yapılabilecek olan şeyin biraz geriye çekilerek olan biteni tanrısal bir hüzünle izlenebileceği dönemler yaşar.

“Tanrısal bir hüzün”; çünkü hiç kuşkusuz tüm o olup bitenleri Tanrı da hüzünlü gözlerle izliyor olmalıdır. Özenle yarattığı ve içine ruhundan üfleyerek onu “en şereflilerden” kıldığı bu seçkin yaratığının “satatü edinme” kaygılarından kaynaklanan sefil çabalarını hüzünlü gözlerle izleyen Tanrı’nın, bizim kısıtlı zihnimizin kavrama kapasitesine uyarlanmış biçimiyle betimlemek gerekirse, derin bir iç çektiği bile muhtemeldir.

Büyük müfessir Muhammed Esed, putlara tapan cahiliye dönemi insanlarının bu zavallı çabalarını tahlil ederken, bu insanların aslında “Göklerde” bir yer edinmek için bu putları Tanrı ile aralarında aracı kılmaya çalıştıklarını, putların simgelediği güçleri yücelterek bunu Tanrı ile aralarında bir köprü olarak kullanmak istediklerini; aslında yegane kaygılarının, putların varsayılan güçlerini kullanarak Göklerde bir “statü” kaynağı yaratmaya çalışmak olduğunu tespit eder.

Gerçekten de, o dönemin verileri incelendiğinde, cahiliye devri insanlarının aslında Allah’ın varlığına inandıkları, ama atalarından miras aldıkları bu sapıklığı terk edemedikleri, bu sapkınlık tüm zihinsel paradigmalarını prangaladığı için özgür düşünme melekelerini kaybettikleri ve Yaratıcı indinde bir yer edinmek için bu zihinsel çarpıklıktan yardım talep etmekten kendilerini alamadıkları görülür.

Putataparlığın temel unsurları, her şeye muktedir bir İlah, o İlah ile irtibat kurarak birtakım ayrıcalıklar vücuda getirebileceğine inanılan ikincil birtakım ilahlar ve bu sapkınlığı içselleştirmiş insan adı verile yaratıktır.

Her şeye muktedir bir ilah…

O İlah ile irtibat kurduğuna ve birtakım ayrıcalıklar sağlayabileceğine inanılan ikincil birtakım ilahlar…

Ve bu sapkınlığı içselleştirmiş insan denen yaratık…

Akıl açısından hemen reddedilebilecek olan bu acınası sapkınlık, mantık açısından bir kalemde silinip atılamaz; çünkü tarihsel süreç içinde bu sapkınlığa altyapı oluşturabilecek mantıksal mekanizmalar insan zihninin derinliklerinde silinemez izler bırakacak kadar etkili olabilecek süreçler bulabilmiştir.

Kuran’da affedilmeyecek tek günah olarak anılan “şirk koşmak” ve bunun yaptırımları, bu tarihsel süreç içinde insan benliğine yeteri kadan nüfuz etme yeteneğini gösterdiği ve bu sapkınlığın yine insan zihninden bir kalemde silinip atılmasının zorluğu nedeniyle “dikkat çekmeye yönelik” bir uyarı olabilmesi için bu şekilde düzenlenmiştir.

Yaratıcı bilmektedir ki, insan uygarlığı ne kadar tekâmül ederse etsin; genler, kollektif hafıza ve gelenekler yoluyla varlığını sürdürecek olan bu sinsi düşman, hiçbir zaman tam anlamıya safdışı edilemeyecek, insanı tüm çirkinliğiyle “kirletmeye” devam edecektir.

Ve Tanrı yine bilmektedir ki, putlar biçim değiştirecek, hatta somuttan soyuta sıçrayabilecek; “açık şirk”, yerine “örtülü şirk”e bırakarak mevcudiyetini devam ettirecektir. Allah’ın Elçisi’nin “Benim en çok çekindiğim şey gizli şirktir, yani riyadır; ümmetimi mahva sürükleyecek olan şey işte budur!” mealindeki yakınması bu temel tepbite dayanmaktadır.

Bu, acınası, kahrolası, lanet olası bir sapkınlıktır.

Mahzun ruhların çilesi, bu hüzünlendirici gerçek karşısında yapılabilecek hiçbir şeyin olmaması nedeniyle belki bir adım geri çekilerek tüm olan biteni dehşetle izlemek zorunda kalışın verdiği bu katlanılamaz çiledir.

Riya, “göründüğü gibi olmamak ya da olduğu gibi görünmemek”tir; Türkçemiz Arapça kökenli bu namertliği muhteşem bir tanımlamayla “ikiyüzlülük” olarak isimlendirmektedir. (“Riya” namertliğini somutlaştıran Maun Suresi, namaz kılar gibi yapanları teşhir etmektedir ve Surenin ikinci, üçüncü ve yedinci ayetleri bunu yapanların yetimi itip kaktıklarını, yoksulu doyurmayı özendirmediklerini; yardıma, paylaşımcılığa ve iyiliğe engel olduklarını anlatırken; altıncı ayeti, bunların “gösteriş yaptıklarını” açıklamaktadır.)

Uygarlığın bu aşamasında, meselenin, putataparlık/şirk konusunda somuttan soyuta sıçranıldığı bugünleri ilgilendiren yanı “ikiyüzlülüğün/riyanın”, “kamu haklarını ilgilendiren boyutu”nun günümüzde neden olduğu tahribattır.

İlah nitelik değiştirmiş(para, makam, mevki, güç, iktidar…), soyut ikincil ilahlar yeniden şekillenmiş(yetenek, bilgi, akıl, entelektüellik…), “statü kaygısı” sınır seviyesine yükselmiş(basın yayın organları, edebiyat, üniversiteler…); riya yapanlar, riya yapanlarla(insan) şirketleşerek “şirk” kavramını tahayyül sınırlarını zorlayan seviyelere yükseltmişlerdir.

Ve bu kez, tarihi süreç içinde aklın terk edilmesiyle oluşan bu “zavallılık” doğal olarak biçim değiştirmiş; paradoksal bir biçimde aklın da kullanılması sonucunda “ihanet” halini almıştır.

Günümüzde akıl, aklı tahkir için kullanılmaktadır ve ne olduğu hakkında tutarlı bir fikir ileri sürülemeyen ve “zaman” diye isimlendirilen yanıltıcı mekanizmanın şaşırtıcı biçimde şaşmaz adaletinin yanısıra, belki de bu çarpıklığın düzeltilmesi hususunda tek güvenilir mekanizma Tanrısal bir müdahale olarak ortaya çıkmaktadır.

Akıl, kavranılması zor bir paradoksal biçimde, riya girdabında süreklenip dururken aklı öylesine dehşet verici bir biçimde tahkir etmektedir ki, bu yaratığa bu hasleti bağışlayan Yaratıcı muhtemelen yeni bir oluşuma vücut verecek müdahaleler planlamak durumunda kalmaktadır.

Bir zamanlar statü kazanmak için riya batağında kulaç atanlar, kazandıklarını sandıkları statü ile yetinmeyip ilahlık mertebesine transfer olurlarken, bu kez yeni nesil riyakârlar, bir zamanlar statü kazanmak için riya yapanlar nezdinde statü kazanmak için riya yapmaya başlamış, her türlü ahlâki değerler aşınarak, belki de bir daha geri gelmemecesine kaos ummanında yitip gitmiştir.

Artık, cinnetin boyutlarını sergilemesi açısından tek bir örnek bile yeterli hale gelmiştir: Bir profesör(akıl), Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucu Ordusu’nu lağvetmeyi (aklı tahkir) dahi teklif edebilmektedir.

Kimbilir, belki de, Arz’ın insandan tekrar arındırılması kendini dayatmaktadır.

Çünkü, akıl aklı tahkir peşinde bu denli gaddarca saldırılar düzenlerken, saldırganların dışındaki kitleler bu tecavüze ya seyirci kalmaktadır, ya da vahim biçimde destekler görünmektedir bunu… Irak’a Amerikan saldırısının yeni ilahlar ve bu yeni ilahlar nezdinde statü kazanmak için riya yapanlar tarafından kabul görmesi; Mustafa Kemal Türkiyesi’nin bir zamanlar statü kazanmak için riya yapmakta iken şimdilerde ilahlığa sıçrayanlar ve bu yeni ilahlar nezdinde statü kazanmak için riya batağında debelenenler(akıl) tarafından bu denli gaddarca saldırılara uğraması(aklı tahkir); dozu gittikçe artan saldırılardan yorulmak bilmeyen iktisadi liberalizmin(akıl), dünya halklarını bu denli insafsızca yoksullaştırmasına rağmen(aklı tahkir) aynı halklar tarafından adeta sineye çekilmesi artık akılla açıklanabilecek şeyler olmaktan çoktan çıkmıştır.

Bu denli büyük bir çürüme, belki de Arz’ın insandan bir süre için tekrar arındırılması zorunluluğunu beraberinde getirecek; bu müdahale, mahzun ruhlar için belki de bir an için nefeslenme imkânı sağlayacaktır.

Çünkü cinnetin boyutları katlanılabilir olmaktan çoktan çıkmıştır…

2 yorum:

  1. 10-O gün insan: "Nereye kaçmalı?" der.

    11-Hayır hayır! Yok bir siperi

    12-O gün ancak siper (varılacak yer) Rabbinedir,

    13-o gün insan, önce ve sonra yaptıkları ile ayıtılır.

    14-Doğrusu insan kendine karşı bir basirettir ( kendisinin ne yaptığını gayet iyi bilir).

    Kıyamet Suresi...

    Allah Müstehakımızı Versin!

    Caner ALTUNÇEKİÇ

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Caner,
    Yorumunuz için teşekkürler
    Z.B.

    YanıtlaSil