4 Mart 2011 Cuma

Gazeteci Gördüm

Herifçioğlu elini kolunu sallaya sallaya yürüyordu, iyi mi!

Üsküdar’dan Bağlarbaşı’na çıkıyorum, bir ara trafik tıkandı; bir de baktım ki orada öylece yürüyor. Sağda gördüğüm ilk yere park edip yetiştim herife.

“Ne o hemşerim, babanın caddesinde mi yürüyorsun böyle?!.”

“Yo, caddede değil, kaldırımda yürüyorum.”

Aklı sıra kafa buluyor, iyi mi! Herif hem suçlu, hem güçlü!

“Polis görecek veya biri ihbar edecek diye çekinmiyor musun?”

Anlamaz pozlarda… Karşısında enayi var zannediyor, belli.

“Neden çekinecekmişim ki!”

Şeytan iki tane giydir suratına diyor, ama bu yaşta yakışmayacak diye kendimi frenliyorum.

Üzerinde uzunca bir palto, gözünde gözlük, kafasında da siyah bir bere; güya kamuflaj yapmış…

“Sen ne utanmaz adamsın birader?!. Bir de kalkmış dikleniyorsun!”

Hâlâ anlamaz tavırlarda, ama yiğitliği de elden bırakmaya niyetli değil güya:

“Ne diyorsunuz kardeşim, neden bahsediyorsunuz?!.”

Bak bak; onu tanığımın farkında, ama hâlâ pes etmeye niyetli gibi görünmüyor!

“Sen gazeteci değil misin, ciğerim?!.”

Sanırım bu kez oltayı doğru yere attık. Bir anda beti benzi soldu. Aslında lafı hiç uzatmadan bodoslama dalacaksın böylesine ama insanın vicdanı elvermiyor birader. Çoluk çocuğu mu var, kirada mı oturuyor, evin geçimini o mu sağlıyor… Dedim ya; vicdan işte, insanın yakasını bırakmıyor meret!

“N’olmuş?!. Gazeteci olmak suç mu?!. Aklınızdan zorunuz mu var sizin kardeşim?!.”

Ulan herif resmen çıkışıyor, iyi mi! Biz onun için neler düşünüyoruz, o bize nasıl davranıyor! Böylesine hiç acımayacaksın arkadaş! Arayacaksın üstünü, bulacaksın ses kasetlerini, fotokopileri, henüz yayınlanmamış kitabının müsveddelerini, doğruca götüreceksin!

De…

Vicdan bırakmıyor ki!

“Utanmıyor musun birader, böyle çoluk çocuğun içinde elini kolunu sallaya sallaya yürümeye!”

“Bana bakın kardeşim! Ya ne istediğinizi açıkça söyleyin, ya da çekilin önümden! Deli misiniz nesiniz!”

Bu arada bizim tartışmamıza şahit olan birkaç kişi geliyor yanımıza:

“Ne oluyor beyim, kimmiş bu?”

“Gazeteci ciğerim! Elini kolunu sallaya sallaya öylece yürüyor, iyi mi!”

Yanımdaki gençten biri, “Doğru mu söylüyor, hemşerim?!.” diye soruyor hiddetle. “Gerçekten gazeteci misin?!.”

“Bunun gibi iki tanesini sallandıracaksın Taksim’de; bak bir daha ortaya çıkıyorlar mı!” diye kin kusuyor, yaşlıca olanı. “Ulan herife bak be! Gündüz vakti öylece dolaşıyor ortalıkta! Utanması sıkılması da kalmamış bunların kardeşim!”

Gazeteci bakıyor ki papuç pahalı, tartışmayı bırakıp hızlı adımlarla uzaklaşmaya başlıyor.

“Yakalayalım mı bunu?!.”

“Bırak Allah’ından bulsun babalık!” diye karşılık veriyor genç olanı. “Bırakalım çeksin gitsin, belasını başka yerde bulsun! Şimdi bunu yakala götür, sonra ifade ver, şahitlik yap… Bu kadar işin gücün arasında bir de bununla mı uğraşacağız. Bence bırakalım gitsin! Zaten pek tehlikeli birine de benzemiyor baksana.”

“İyi de, yazı yazıyor birader!” diye çıkışıyor yaşlıca olanı. “Şimdi bir şey yapmazsak bu herif yarın da yazar arkadaş! Ondan sonra uğraş babam uğraş! Neden bırakacakmışız ki!”

Biz kaldırımdaki mini toplantıya devam ederken bir de bakıyoruz ki herif tüymüş, iyi mi! Ulan kaşla göz arasında herif sırra kadem basmış be!

“Dert etmeyin!” diye bizi teskin ediyor yaşlıca olanı, biraz kırgın bir sesle. “Olan oldu artık! Ama herifin tipini iyice belledim ben arkadaş. Bu herif bir daha buralarda dolaşsın, yakalamazsam ne olayım.”

Ne yalan söyleyeyim; kendimi vatandaşlık görevini yapmamış biri gibi hissediyorum. Herifin kaçıp kurtulmasına göz göre göre izin verdik birader!

Vicdan işte ciğerim.

İnsanın yakasını bırakmıyor…

Ama iyice bir korkuttuğumuzu düşünüyorum.

Bence uzunca bir süre ortalıkta görünmez artık.

Ulan memlekete bak be!

Gazeteci, İstanbul’un göbeğinde elini koluna sallaya sallaya dolaşıyor!

Ne günlere kaldık!

Vay canına be!..

1 yorum: