20 Mayıs 2009 Çarşamba

ALLAH’IN ELÇİSİ YALAN MI SÖYLEMİŞTİ?!.




Herkes korku ve belli belirsiz bir tiksintiyle oradan sessizce uzaklaşırken, belki de anlaşılabilir bir insanî kaygıyla hiç belli etmemeye çalışarak birkaç adım yana çekilirken, o, avucunun içiyle cüzzamlı hastanın suratını okşuyordu. Kiminin kulağı düşmüştü, kiminin burnu; kiminin yanakları çökmüştü, kiminin alnı; ama o, Allah’ın yüreğine cömertçe yerleştirdiği merhamet duygusu ve Atatürk Cumhuriyetinin bilgiyle donanmış bir doktoru olarak hastaya dokunuyor ve olumlu elektriğini bu biçarelere sınırsızca sunmaktan geri kalmıyordu. O biliyordu ki, olumlu elektrik, içten bir gülümseme, sıcak bir dokunuş, yürekten kopup gelen bir merhamet, birçok hastalıkta bir ilaç kadar etkili olabiliyordu.

O, cüzzam konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından biriydi.

O bir profesör doktordu.

O bir kadındı.

O bir anneydi.

O Atatürkçü ve feminist olmakla övünen biriydi. Feminizmi erkek düşmanığı gibi görenlerin aksine, o, bu disiplini bir kadın hakları savunuculuğu olarak algılıyor, bu şekilde algılanması için gayret gösteriyordu.

O bir insandı.

Muhteşem bir insan…




Yanaklarındaki belli belirsiz fondöten ve dudaklarındaki belli belirsiz ruj, kendisine bakan insanların morali bozulmasın diyeydi.

Belki de hiç bilmediği şey, bu rujun kendisine ne kadar yakıştığıydı.

O muhteşem bir insandı, muhteşemdi…

Aldığı ödüller burada alt alta sıralansa, bu zavallı çalışma onlarca sayfa tutacak boyuta erişirdi. (Yüzlerce ödülden söz ediyoruz.)

39.000 öğrenciye burs verilmesinde görev almıştı ve en büyük ödül olarak bunu görüyordu.


On binlerce kız çocuğu onun sayesinde eğitim alıyordu.



(Tabii, birlikte çalıştığı arkadaşlarının da hakkı yenmemeliydi; onların da bu muazzam işte imzaları vardı. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği çatısı altında toplanmış olağanüstü insanlardı bunlar. Diğer oluşumları burada yazmak yine sayfalarca bir çalışmayı gerektiriyordu. Hepsi olağanüstü insanlardı bunların; isimsiz kahramanlardı bunlar.)

Kendisini İslam’ın polisi olarak gören kimi zavallı ve hain ruhlar, bu muhteşem kadına iftira atmak için birbirleriyle yarışırken, o, bu kutsal uğraşısını sekteye uğratacak endişesiyle kimi günlerde kemoterapiyi bile reddediyordu.

Muhteşem bir kadındı o.

Muhteşem bir kadın…

Hastalara, öğrencilere, kadınlara, erkeklere, güçsüzlere öylesine hayrı dokunuyordu ki, sağında ve solunda oturmuş melekler zabıt tutmaktan yoruluyorlardı. (“Sağında ve solunda oturmuş melekler” Kuransal bir ifadedir.)

Hz.İsa’nın yanına sokulan bir adam “Ey Allah’ın oğlu! Kitapta yazan her şeyi yaptım. Göklerin Egemenliğine girmem için daha ne yapmam gerekir?” diye sorduğunda, Peygamber, “Tüm malını mülkünü yoksullara dağıt, sonra da peşimden gel.” diye cevaplamıştı adamı. İncil’e göre, adam Peygamberin yanından hüsranla ayrılmıştı, çünkü çok malı mülkü vardı. (“Allah’ın Oğlu” ifadesine katılmamız tabii ki mümkün değil.)

Ve bu muhteşem kadın, tüm malını mülkünü özelikle eğitim görmesi gereken kız çocukları ve çeşitli nedenlerle ızdırap çeken kadınlar için harcamakta hiç tereddüt etmiyordu.

İncil tabii ki Allah’ın kitabıydı, ama tahrif edilmişti. Yine de, yukarıda aktarılan bölüm hiç duraksamadan kabul edilebilirdi çünkü Kuran verileri bu alıntıyı destekliyordu. (Bakara 219 ve Nahl 71’i okuyabilir; hazır Kitabı açmışken Nisa 75’e de bakabilirsiniz. Nisa 75 konusunda özellikle uzun uzun düşünmenizi öneririm. Zalimler ve yardım talebinde bulunan zulüm görenler konusundaki bu ayet muhteşem bir ayettir, kelimenin tam anlamıyla muhteşem!)

Allah’ın Şerefli Elçisi, alemlere rahmet olarak gönderilen o müstesna Elçi bir gün “Ey Muhammed.” diye başlayan bir soruya muhatap olmuştu: “Ey Muhammed. Söylediğin her şeyi kabul ediyoruz ama Allah’ın rızasını kazanmak için daha ne yapmak gerektiğini bilmiyoruz. Lütfen bize bu konuda bir şeyler söyler misin?” (Bu hadis değişik biçimlerde ifade edilmektedir, ama genel olarak anlamı yukarıda okuduğunuz gibidir.)

Allah’ın Elçisi, Alemlere Rahmet olan o Büyük Ruh, hiç düşünmeden “Sizin en hayırlınız.” demişti merhamet dolu mübarek bir sesle; “Sizin en hayırlınız insanlara en çok hayrı dokunandır!”

“Sizin en hayırlınız insanlara en çok hayrı dokunandır!”

Bu fakirin daha önce birkaç kez belirttiği gibi, insan, Levhi Mahfuz’a canlı yayın yapan bir vericidir. “Levhi Mahfuz” diye isimlendirilen bu Göksel Bilgisayar insanın sadece fiil ve davranışlarını değil, niyetlerini dahi kayıt altına almaktadır. (Kaf 17-18)

Hiç kuşkusuz bunu en iyi bilen biri olan Elçi, bu sözleri söylerken bunun da kayıt altına alınacağını biliyordu ve tüm zamanların en veciz sözü olan bu sözü boşana söylememişti.

O muhteşem kadın belki de hiç farkında olmadan bu söz doğrultusunda kendini feda ederken, İslam’dan zerre kadar nasiplenmemiş olan kimi bahtsızlar bu müstesna kadına İslam adına iftira kampanyası düzenlemiş, bu kampanya doğrultusunda harıl harıl çalışmaktaydılar.

Nasıl bir aldanış içinde olduklarını asla bilemeyecek olan bu bahtsızlar, Allah’ın Elçisi’nin bu sözünü okuduklarında neler hissedecekler acaba!..

Onu sevenler müsterih olabilirler.

O harika bir kadındı.

Haika bir insan.

O bir profesör doktordu.

O tüm cüzzamlıların, tüm öğrencilerin, tüm kız çocuklarının ve zulme uğrayan tüm kadın ve erkeklerin annesiydi.
Türkan Saylan muhteşem bir kadındı…
Allah’ın o sonsuz/sınırsız merhametini bu “anne”den esirgemeyeceğinden zerre kadar kuşku duymuyorum.

Bunu en iyi Allah biliyordu; o muhteşem bir insandı.

Muhteşem bir insan…









Cennetteki mekanın mübarek olsun sevgili anne…

20/5/2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder