20 Ocak 2010 Çarşamba

Artık marketin önünden geçemiyoruz

Bütün entelektüel züppeliklerinizin ve dinsel kıvırtmalarınızın canı cehenneme!

Bugün züppelik yapılacak, edebiyatçılık taslanacak gün değil!

Bugün hesap günü!

Bugün muhasebe günü!

Bugün elestübi Rabbiküm günü!

Adam genç.

Otuzlu yaşlarda.

İriyarı.

Sağlıklı bir görünümü var.

Ağlamak istemediği, bunu kendine yakıştıramadığı mimiklerinden belli oluyor.

Ama aynı mimiklerden bir başka şey daha belli oluyor: Kahır dolu gözyaşları kirpiklerinin arasından süzüldü süzülecek…

İşsiz.

Yoksul.

Beş temel duygudan dördü (öfke, utanç, üzüntü ve korku) yorgun mimiklerinde derin izler bırakmış; beşinci duygudan (sevgi) eser bile yok!

Zalimlerin zulmü adamı pimi çekilmiş el bombasına çevirmiş; evine/çocuklarına ekmek götürememenin çaresizliği ve bundan kaynaklanan mahvolmuşluk hissiyle patladı patlayacak!

Çatık kaşlarının altından umutsuzluk saçan gözlerle bakarken “Artık marketin önünden geçemiyoruz.” diye mırıldanıyor.

Abartmıyor.

Ses tonunu mimikleri ve jestleriyle desteklemek, böylece daha da belirginleştirmek gibi bir kaygısı yok. Çirkinleştirmiyor, süslemiyor; şamata yapmak/edepsizlik yapmak gibi bir niyeti yok.

Sadece konuşuyor.

“Artık marketin önünden geçemiyoruz.” diye kayıt düşüyor Levhi Mahfuz’a.

İçini döküyor.

Belki kendi kendine konuşuyor; her söz, hareket ve davranışın, hatta niyetlerin bile kayıt altına alındığının bilinci içinde. Muktedirlerin ve yardakçılarının yoksulları nasıl mahvettiğini anlatıyor Gökler’e.

Kayıtçılarla, onlar aracılığıyla Tanrı’yla konuşuyor.

Adam kendi vatanında, olumsuz doğa şartlarından etkilenmiş vahşi hayvanlar gibi aç dolaşıyor; ama bu umurunda bile değil; onu esas mahveden şey, akşam eve giderken ailesine ekmek götürememek.

Adam aç!

Adamın ailesi aç!

Size söylüyorum, size; adamın çocukları aç!

Entelektüel züppelikleriniz ve dinsel kıvırtmalarınız sizin olsun kardeşim!

Bunun hesabını bir gün vereceğinizi bilin yeter!

Serbest piyasa ekonomisi destanlarınız, “kurban kesmekle kalmıyor kırkta bir de veriyoruz, daha ne vereceğiz” kıvırtmalarınız, hepimiz kardeşiz palavralarınız, demokratik açılımlarınız, büyüme oranlarınız, kredibilite notlarınız, size pek de yakışan o tanrısal kibriniz…

Hepsi sizin olsun kardeşim!

Hepsi sizin olsun!

Adam kendi memleketinde aç, kendi memleketinde adamın çocukları aç, adam yıkılmış, adam perişan, adam mahvolmuş.

Tek yapması gereken bunun farkına varmak!

Ve bir gün bunun farkına varacak haberiniz olsun!

Dindar Cumhurbaşkanlarımız, dindar Başbakanlarımız, dindar Müsiad Başkanlarımız, dindar belediye başkanlarımız; serbest piyasacı profesörlerimiz, ağzı iyi laf yapan libofaşistlerimiz; Bakara 219’u, Nahl 71’i, Nisa 75’i görmezden gelen din adamlarımız; şu anda(saat 14.24) ezan okumakta olan imamlarımız/müezzinlerimiz; dolgun maaşlar için kendi kardeşlerini hakim sınıflara satmakta hiç duraksamayan medya emekçilerimiz(!); Türkiye’yi elli yıldır sağ politikalarla cehenneme çeviren tüm politikacılarımız…

Ebuzer’e karşı Muaviyeler…

Kör ve yoksula karşı Velid Bin Muğireler…(Siz boşverin; “onlar” anladılar.)

Hepinize selam ediyorum.

Tanrı için bile zor olacağından hiç kuşkum yok, ama Allah sizi affeder inşallah!..

Ben mi?

Beni boşverin; cevabını bildiğiniz soruları sormayın!

Ama kendi ülkesinde vahşi hayvanlar gibi aç susuz dolaşan o adam sizi affetmeyecek; bunu sakın unutmayın.

Vadeniz dolduğunda diğer tarafa “kul hakkı” ile gideceksiniz.

Tabii “kul hakkı” sizin için bir şey ifade ediyorsa…

Tabii “yoksulun, zenginin malındaki hakkı” sizin için bir şey ifade ediyorsa! (Bana sakın zekâttan bahsetmeyin; bunu, bu palavralarınızı, bu martavalları yutabilecek zavallılara anlatın; ben yemem! “Zekât” dediğiniz an “infak”ı bir tokat gibi çarparım suratınıza!)

Memleketin neresine bakarsanız bakın aynı mahvolmuş adam karşınıza çıkıyor. Milyonlarca kişi aç, milyonlarca çocuk geceleri aç yatıyor…

Size söylüyorum, size; sizin çocuklarınız var mı? Bu adamın çocukları geceleri aç yatıyor!

Çocuklar geceleri aç yatıyor!

Tek yapmaları gereken şey ne kadar çok olduklarının farkına varmak.

Her şey, bunu fark ettikleri zaman düzelecek.

Her şey an meselesi…

Şimdi sıra Göklerde:

“Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerden başkaları için harcayın” denildiği zaman, o kâfirler, iman edenler için şöyle dediler: “Allah isterse onları doyurur, biz mi doyuracağız onları! Siz düpedüz sapıtmışsınız, başka bir şey değil!”(Yasin, 47)

Allah isterse onları doyurur, bize mi kalmış yani!

Siz devam edin kibrinden yanına yaklaşılmayan, ortalıkta tanrı gibi dolaşan sıratı müstakim yolcuları(!), siz devam edin!

Bugünün yarını da var!..

“Derin iç çekişler”in olacağı gün hiç de geç değil!..

Hey Tanrım!

2010’a gireceğimiz şu günlerde senin mülkün muktedirlerce gasp edilmiş ve yoksulun çocukları geceleri aç yatıyor!

Çocuklar geceleri aç yatıyor!..

Koca göbeklerini patlatırcasına zıkkımlandıktan sonra kibir içinde geğirirken elhamdülillah çekenlerin ülkesinde çocuklar geceleri aç yatıyorlar!..

Senin Elçin bunlara bunu mu tebliğ etti?!.

Senin Elçin, “çocuklarına ekmek götürmekten başka derdi olmayan Tekel işçilerini polis copuyla analarından doğduklarına pişman edin” mi dedi bunlara?!.

Senin Elçin, “öyle bir düzen kurun ki, kimileri patlarcasına yerken, kimileri de çocuklarıyla birlikte geceleri aç yatsınlar” mı dedi bunlara?!.

Mülk kimin?!.

Kimin malını kimden esirgiyorsunuz?!.

“Derin iç çekiş!”

Bu Kuransal sözü bir yere yazın!

Bir gün hatırlayacaksınız!..

Emin olun, bu sözü bir gün hatırlayacaksınız…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder